Altın ve Arkadaşlık Masalı: Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar uzak bir krallıkta, yeşil tepelerle çevrili, masmavi gökyüzü altında bir köy varmış. Bu köyde yaşayan insanlar, doğanın huzur dolu kollarında mutlu bir şekilde yaşarlarmış. Köyün en sevimli ve maceracı çocuğu ise Küçük Aydın’mış.
Küçük Aydın, uzun süre önce kaybolmuş olan bir define hakkında duyduğu hikayelerle büyümüş. Her gece, yıldızların altında, penceresinden gökyüzüne bakarmış ve gizemli defineyi hayal edermiş. Günler geçtikçe, merakı artarmış, ancak nasıl bulacağını bilemezmiş.
Bir gün, köylerine yabancı bir gezgin gelmiş. Dolaştığı yerlerde birçok efsaneye tanık olmuş ve bu efsaneler arasında Küçük Aydın’ın aradığı define hakkında da birkaç ipucu duymuş. Aydın, gezginin önünde dururmuş ve merakla ona sorular sormaya başlamış. Gezgin, ona define hakkında bir harita ve altın bir pusula vermiş. Ancak, haritanın yolları karmaşıkmış ve pusulanın işareti, ancak kalbin saf olduğunda belirirmiş.
Küçük Aydın, heyecanla bu hediyeleri almış ve macerasına başlamaya karar vermiş. Yola çıkmadan önce, köyünden bir arkadaşı olan Elif’i yanına almış. Elif, cesur ve sadık bir arkadaşmış ve Aydın’ın yanında olmaktan mutluluk duyarmış.
İlk adımlarını attıklarında, harita onları ormanın derinliklerine doğru yönlendirmiş. Yeşillikler arasında yürürlerken, kuşların cıvıltısı ve rüzgarın şarkısı eşlik edermiş onlara. Ancak, haritanın işaret ettiği yere vardıklarında, karşılarında büyük bir nehir belirmiş. Nehir suları, masmavi bir parlaklıkla akarmış, ancak karşıya nasıl geçeceklerini bilemezlermiş.
Tam o sırada, nehrin kıyısında oturan bir kurbağa belirmiş. Kurbağa, onlara nehrin derinliklerine gizlenmiş bir köprü olduğunu ve ancak kalpleri saf olduğunda onu görebileceklerini söylemiş. Aydın ve Elif, kurbağanın dediğini anlamışlar ve kalplerini saf tutarak nehirdeki köprüyü görmeyi başarmışlar.
Köprüyü geçtikten sonra, harita onları dağların zirvesine doğru yönlendirmiş. Yolları dik ve zorlu olsa da, birlikte ilerlemişler. Zaman zaman yorulsalar da, birbirlerine destek olarak ilerlemeye devam etmişler. Sonunda, zirveye ulaştıklarında, gökyüzüne bakmışlar ve haritanın son işaretini bulmuşlar.
Haritanın son işareti, bir meyve ağacının altında gizli olan define sandığını gösterirmiş. Aydın ve Elif, çabucak meyve ağacının altına ilerlemişler ve toprağı kazmaya başlamışlar. Derinlere indikçe, altın parıltıları arasında define sandığını bulmuşlar.
Sandığı açtıklarında, içinde altın ve mücevherlerle dolu olduğunu görmüşler. Ancak, onlar için en değerli olan şey, bu macerayı birlikte yaşamış olmalarıymış. Birlikte tüm zorlukları aşmışlar, birlikte başarıya ulaşmışlarmış. Artık geri dönme zamanı gelmiş.
Köye geri döndüklerinde, hikayelerini köylülere anlatmışlar. Herkes, onların cesaretini ve dayanışmasını övgüyle karşılamış. Aydın ve Elif, artık köylerinde bir efsane olmuşlarmış.
Ertesi gün, Küçük Aydın ve Elif yeni bir macera için sabırsızlanırmış. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, köyün yakınındaki ormanda keşif yapmaya karar vermişler. Ormanda yürürken, çiçeklerin mis kokusu ve kuşların cıvıltısı onlara eşlik edermiş.
Bir süre yürüdükten sonra, karşılarına eski bir harabe çıkmış. Harabe, yosunlarla kaplı taşlardan yapılmış ve oldukça gizemli görünüyormuş. Aydın ve Elif, bu harabenin içinde ne bulacaklarını merak ederek içeri girmişler.
Harabenin içinde dolaşırken, birden yere düşmüş eski bir kitap bulmuşlar. Kitabın sayfaları yıpranmış ama hala okunabilir durumdaymış. Kitabı açtıklarında, eski zamanlardan kalma bir efsane hakkında yazılmış olduğunu görmüşler. Efsane, bir zamanlar bu harabenin altına saklanmış büyülü bir kristalden bahsediyormuş. Bu kristal, sahip olduğu kişiye büyük bir bilgelik ve güç verirmiş.
Aydın ve Elif, kristali bulmak için harabenin altındaki gizli geçidi aramaya başlamışlar. Bir süre sonra, harabenin en karanlık köşesinde küçük bir kapak bulmuşlar. Kapağı açtıklarında, aşağıya doğru inen taş basamaklar görmüşler. Heyecanla merdivenleri inmişler ve karanlık bir tünelde yürümeye başlamışlar.
Tünelin sonunda, büyük bir salon varmış. Salonun ortasında, parlayan bir kristal duruyormuş. Kristalin ışığı, etrafındaki taş duvarları aydınlatıyormuş. Aydın ve Elif, kristalin yanına yaklaştıklarında, onun büyüsünü hissedebilmişler.
Ancak tam kristali alacakken, salonun köşesinden bir fısıltı duyulmuş. Bu, salonun koruyucusu olan yaşlı bir bilgeymiş. Bilge, Aydın ve Elif’e kristalin büyüsünü ve onu nasıl kullanacaklarını anlatmış. Kristali almanın sorumluluk gerektirdiğini ve onu yalnızca iyi niyetle kullanmaları gerektiğini söylemiş.
Aydın ve Elif, bilgenin sözlerini dinleyerek kristali almışlar ve köye geri dönmüşler. Kristal, köylerine büyük bir bilgelik ve huzur getirmiş. Köydeki herkes, Aydın ve Elif’in bu yeni macerasını hayranlıkla dinlemiş ve onları bir kez daha övgüyle karşılamış.
O günden sonra, Küçük Aydın ve Elif, her yeni günün getirdiği maceraları sabırsızlıkla beklemişler. Onlar için en önemli şey, birlikte yaşadıkları maceraların ve dostluklarının değerini bilmekmiş. Ve böylece, Aydın ve Elif’in maceraları, köylerinde anlatılan efsaneler arasında yerini almış.
Ve Altın ve Arkadaşlık Masalı burada bitivermiş.
Altın ve Arkadaşlık Masalı gibi 1 yaş masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Yorum yok! İlk siz olun.