Ateşböceği Masalı-Uyku Masalları
Bir varmış, bir yokmuş bir zamanlar uyku masallarının uçsuz bucaksız olduğu, yemyeşil ağaçların gölgesinde minik bir ateşböceği yaşarmış. Adı Tina’ymiş. Parıldayan sarı kanatları, ay ışığını kıskandıracak kadar berrak ve ışıltılıymış. Her akşam, dalga geçercesine yükselen rüzgârın omuzlarına konar, başını gökyüzüne kaldırır ve yıldızlara dokunmayı hayal edermiş. “Neden” dermiş kendi kendine, “biraz daha yükseğe çıkabilsem, belki de o parıldayan yıldızlara uzanabilirdim onlar gibi parlayabilirim.” Öyle çok istermiş ki, kalbi heyecanla çarpınca minik antenleri bile titrermiş.
Gecenin karanlığı çöktüğünde Tina, ormanın en uzun gövdesine tırmanarak kanatlarını tüm gücüyle çırpmaya başlarmış. İlk denemesinde bulutların uçuculuğunu omuzlarında hissetmiş, ikinci denemede rüzgârın serin nefesini üzerindeki ufacık tüylerinde hissetmiş. Ama ne yapsa ne denese, yıldızlar hep aynı uzakta kalırmış. Her defasında yükselip geri döndüğünde kalbi biraz kırılır, ışığı bir parça sönermiş. Hatta o kadar canı sıkılmış ki kendi kendine şarkı bile uydurmuş, hüzünlü hüzünlü şarkı söylermiş:

“Uçamıyorum daha yükseğe,
Yıldızlardan bir parça bile…
Dokunamıyorum hiçbirinize,
Kaçıyorsunuz benden niye?
Kanatlarım yoruluyor her gece,
Umudum tükeniyor sessizce.
Parıldıyorsunuz uzaklarda,
Sanki uzakmışım onlara….

Bir gün yine bir sonbahar gecesinde Tina göklere yükselmeye çalışmış, çalışmış ama yine pes edip geri dönüyormuş. Hüzünlü bir uçuşla ormanın kıyısındaki küçük bir kasabaya doğru süzülmüş, Hiç etrafına bakmadan rüzgar onu nereye götürüyorsa oraya gidiyormuş aslında. Çok düşünceli ve mutsuz Tina’yı rüzgar savurdukça savurmuş. Soğuyan havada titreyen yapraklar ona eşlik edermiş.
Bir evin penceresinin yanından geçerken birden bir ses duymuş. İçeri yayılan hıçkırık sesleri duyunca merakı iyice kabarmış. Pencerenin üzerine usulca konduğunda, odanın soluk sarı ışığı altında incecik bir kız eli, yıpranmış bir kitabın sayfalarını çevirip duruyormuş. Küçük kızın ismi Zümra’ymış; gözlerinden sessiz sessiz yaşlar süzülürken, “Hiçbir şey öğrenemeyeceğim, okyamıyorum işte, yapamayacağım” diye kendi kendine mırıldanıyormuş.
Tina, o an tüm üşüyen kalbini unutarak Zümra’nın yanına süzülmüş ve nazikçe sormuş:
“Merhaba, ben Tina. Neden ağlıyorsun, küçük dostum?”
Zümra en başta Tina’yı görünce öyle şaşırmış ki hıçkırıkları kesilmiş. Ardından gözyaşlarını silip titreyen bir sesle anlatmış:
“Kitapları…” demiş. “Harflere bakıyorum, ama nasıl birleştireceğimi bulamıyorum. Arkadaşlarım okuyor, ben hâlâ ‘A–B–A’ sırasını bile birleştiremiyorum. Belki ben okumayı hiç öğrenemeyeceğim.”

Tina’nın kalbinde tarifsiz bir acı hissetmiş, ama hemen bir çözüm yolu bulmaya karar vermiş. Yavaşça Zümra’ya doğru yaklaşıp demiş ki:
“Lütfen ağlama, Zümra. Ağladıkça harfler kaybolur, aklın karışır. Sen çok zeki ve cesur bir kızsın. Birlikte deneyelim, ışığımla sana yol göstereceğim.”
Küçük ışıltısını kitabın üstüne yansıttığında odada tek bir sıcak ve huzurlu ışık huzmesi oluşmuş. Zümra derin bir nefes alıp kitabı Tina’nın ayak uçlarına getirirken, ateşböceğinin ışığı sayfaları bir bir aydınlatmış. “A” harfi, sonra “B” harfi, ardından “AB”… Tina, her okunan harfte bir çiçek gibi parlamış ve minik bir melodiyi andıran tınıyla rehberlik etmiş:
“Bak, şu ‘K-E-K’ hecelerini birleştirince ‘kek’ kelimesi oluyor. Şimdi sen dene!”

O gece karanlıkta oturup ağlayan Zümra’nın gecesi gerçekten aydınlanmıştı. Tina’nın pırıltısı ona sadece bir ışık değil bir öğretmen olmuştu. Bu gerçek bir uyku masalları gecesine dönüşmüş: Karanlığı umutla yeşerten öğrenmenin ve dostluğun masalı… Zümra, Tina’nın nazik rehberliğinde önce harfleri, sonra heceleri, sonra kelimeleri bir araya getirmiş. “Anne… Baba… Ağaç…” Bu basit sözcükler, minik dudaklarından çıktıktan sonra odayı gülücüklerle doldurmuş.
Gece ilerledikçe birlikte şarkılar söylemişler, harfleri oyun haline getiren neşeli tekerlemeler uydurmuşlar:
“Bir elma tek, iki elma pek,
Üç elma düşer, say say yine tek…”
Saatler öyle hızlı akmış ki Zümra gözlerini zor açarken Tina titreyen antenlerini hafifçe sallayarak demiş ki:
“Artık uyku zamanı, minik gözlerin dinlensin.”
Zümra, Tina’nın ışığı eşliğinde huzurla uykuya dalmış; gülümseyerek uyumak, en tatlı ödül gibi olmuş.

Sabahın ilk ışıkları pencereden içeri süzüldüğünde Zümra uyandığında yatağının yanında kitap hâlâ açık duruyormuş. Minik bir heyecanla kitapta rastgele bir satırı okumuş ve… evet, okumuş! “Merhaba, dünya!” demiş kâğıda bakarak. İnanamayarak gözlerini ovuşturmuş:
“Bu kadarını ben mi okudum? Rüya mıydı, gerçek miydi?”

O sırada hafif bir esintiyle Tina odanın penceresinden içeri süzülmüş, küçük antenlerini sallayıp gülümsemiş ve fısıldamış:
“Belki yıldızlara dokunamadım ama bir kalbe dokundum. İşte en büyük sihir bu!”
Tina, kendi ışığının ne kadar güçlü ve değerli olduğunu, bir kalbin karanlığını aydınlatarak anlamış.

Ve masal burada sona ermiş… Tam o anda gökten üç elma düşmüş: biri uyku masalları tutkunlarına; biri cesur Tina’ya; biri ise okumayı başaran küçük Zümra’ya. Bu elmalardan birini toplarsan, masalın ışıltısını ve umudunu yüreğine bir ömür boyu taşıyacakmışsın.
Minik Zümra’ya keyifli okumalar diliyoruz… Uyku Masalları
7 yorum
Pingback: Ormanda Dostluğun Gücü Masal Oku - Uyku Masalları Oku
Merhabalar gerçekten harika bir masal kitabı var mı acaba?
Masallarımız, editörlerimiz tarafından her gün özgün bir şekilde üretilmektedir; bu nedenle herhangi bir kitapta yer almamaktadır. Çok yakında en sevilen masallarımızın uzun versiyonlarından oluşan özel bir kitap çıkaracağız. Bizi okumaya devam edin!
Merhabalar aratıyorum bulamıyorum kitabı yok sanırım
Teşekkürler tekrardan, keyifli okumalar..
Merhabalar aratıyorum bulamıyorum kitabı yok sanırım
Pingback: Mayıs Çiçeği: Anneler Gününe Özel Masal - Masal Oku