Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, şirin bir kasabada yaşayan neşeli bir aile varmış. Bu aile, anne Esra, baba Ufuk, küçük kızları Hale ve küçük oğulları Uğur’dan oluşuyormuş. Her biri farklı bir karaktere sahip olan bu aile, birlikte vakit geçirmekten çok hoşlanırmış.
Bir sabah, Ufuk Bey, “Bugün hep birlikte balık tutmaya gidelim. Hem eğleniriz hem de akşam yemeğinde kendi tuttuğumuz balıkları yeriz,” demiş.
Hale ve Uğur bu fikre bayılmışlar. Esra Hanım’da piknik sepetini hazırlamış, içine sandviçler, börekler, taze sıkılmış portakal suları ve ev yapımı kurabiyeler koymuş. Ufuk Bey, eski ahşap sandalyeleri ve balık oltalarını hazırlamış. Hep birlikte erkenden yola koyulmuşlar.
Göl, kasabanın biraz dışında, yemyeşil ağaçlarla çevrili bir yermiş. Sabahın erken saatlerinde güneşin ışıkları gölün üzerinde parıldıyormuş. Kuşların cıvıltısı ve hafif esen rüzgârın sesi onları karşılarken, Hale heyecandan yerinde duramıyormuş. Uğur ise oltaları tutmaya çalışırken neredeyse düşüyormuş.
“Uğur, oltaları dikkatli taşı, yoksa daha başlamadan kırılacaklar,” demiş Esra Hanım, ama bunu söylerken yüzünde tatlı bir gülümseme varmış.
Ufuk Bey herkes için birer sandalye hazırlamış, oltalarını düzenlemiş ve çocuklara balık tutmanın püf noktalarını anlatmaya başlamış. “Sabırlı olun çocuklar. Balıklar hemen yakalanmaz. Sessizce beklemeniz gerek.”
Oltalarını göle atmışlar ve sabırla beklemeye koyulmuşlar. Hale, oltasının ucuna bir balık konduğunu hissettiğinde heyecandan bağırmış. “Baba! Bir balık yakaladım!” Ufuk Bey, “Sessiz ol, yoksa balık korkar,” diyerek ona yardım etmiş. Küçük bir sazan balığı oltaya takılmış. Hale’nin gözleri mutluluktan parlamış.
Uğur ise biraz kıskanmış. “Benim neden balığım gelmedi?” diye homurdanmış. Esra Hanım onu neşelendirmek için, “Sabırlı ol Uğur. Senin balığın biraz daha büyük olacak, o yüzden bekletiyor,” demiş.
Beklerken Esra Hanım, çocuklara göl kenarındaki çiçekleri ve böcekleri tanıtmış. Hale ve Uğur bir süreliğine oltalarını bırakıp kelebekleri kovalamışlar. Ufuk Bey ise gölün güzelliğini izleyerek, “Ne güzel bir gün oldu,” diye mırıldanmış.
Tam o sırada Uğur’un oltası birden hareketlenmiş. “Baba! Baba! Çok büyük bir balık tutuyorum galiba!” diye bağırmış. Ufuk Bey hemen yanına gelmiş ve birlikte oltayı çekmeye başlamışlar. Gerçekten de büyükçe bir balık tutmuşlar. Uğur’un mutluluğu görülmeye değer olmuş.
Günün sonunda herkes mutlu ve biraz da yorgunmuş. Ufuk Bey ve Esra Hanım, çocukların doğayla vakit geçirmesinden çok memnun kalmışlar. Piknik sepetindeki yiyecekleri bitirmişler ve gölden tuttukları balıklarla eve dönmüşler.
Akşam yemeğinde Esra Hanım, tuttukları balıkları pişirmiş. Herkes keyifle yemiş ve o günün ne kadar güzel geçtiğini konuşmuşlar. Ufuk Bey, “Doğayla iç içe olduğumuz bu anları unutmayalım. Her zaman hatırlanacak bir gün yaşadık,” demiş.
Hale ve Uğur ise birbirlerine bakarak gülümsemişler. “Bir dahaki sefere yine balık tutmaya gidelim!” diye bağırmışlar.
Ve böylece Balıkçı Ailesinin eğlenceli günü masalı hafızalara kazınmış. Her biri unutulmaz bir hatıra kazanmış.
Balıkçı Ailesinin Eğlenceli Günü Masalına benzeyen uyku masalları okumak için instagram sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.