Ben Kimim Masalı: Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, küçük ve sevimli bir kasabada, dünya tatlısı iki ikiz kız kardeş dünyaya gelmiş. Kasabanın en yeni üyeleri olan Ece ve Eda, doğdukları andan itibaren tüm gözleri üzerlerine çekmişler. Aileleri ve komşuları, bu iki güzel bebeği görmek için adeta sıraya girmiş. Fakat herkesin fark ettiği bir şey varmış: Ece ve Eda birbirine o kadar çok benziyormuş ki, onları birbirinden ayırt etmek neredeyse imkansızmış.
Bebeklik yılları boyunca, bu benzerlik, aile içinde tatlı bir telaş yaratmış. Ece mi ağlıyor yoksa Eda mı? Hangisini besledik, hangisini uyuttuk? Bu sorular, anneleri ve babalarının sıkça sorduğu sorular haline gelmiş. Bir gün, anneleri, uyandırmak için yatağındaki bebeği sevgiyle okşarken bir an duraksamış; çünkü uykudan uyanan bebeğin aslında Ece değil, Eda olduğunu fark etmiş. Bu tür tatlı karışıklıklar, evde gülüşmelere ve küçük şakalara neden olmuş.
Ece ve Eda büyüdükçe, bu benzerlik daha da belirgin hale gelmiş. Çocukluk yıllarında, kasabanın sokaklarında koşturup oyun oynarlarken, herkes onları karıştırmaya devam etmiş. Komşuları, parkta saklambaç oynarken sürekli “Hangisi Ece, hangisi Eda?” diye sorar olmuş. İkizler ise bu durumdan oldukça keyif almışlar; çünkü her seferinde birbirlerini değiştirip, arkadaşlarını ve komşularını şaşırtmak onların en büyük eğlencesi olmuş.
Bu tatlı karışıklıklarla dolu yıllar, Ece ve Eda’nın aralarındaki bağı daha da güçlendirmiş. İkizler, birbirlerinin en yakın arkadaşı olmuş ve neredeyse birbirlerinin düşüncelerini okur hale gelmişler. Ece’nin başladığı bir cümleyi, Eda tamamlar; Eda’nın güldüğü bir şeye, Ece de aynı şekilde güler olmuş. Onların bu benzersiz uyumu, kasaba halkı arasında da takdirle karşılanmış. “İkizler geliyor!” dendiğinde, herkesin yüzü güler, gözleri onları ararmış.
Ancak, bu benzerliğin bir zorluğu da varmış: Sürekli karıştırılmak. Aileleri, komşuları ve arkadaşları onları ayırt etmekte zorlanırmış. Sadece çok dikkatli bakanlar, Eda’nın sağ elinin üzerindeki minik beni fark edebilirmiş. Bu küçük ben, ikizlerin birbirinden ayırt edilmesini sağlayan tek ipucuymuş. Ancak o kadar küçücük bir detaymış ki, çoğu zaman gözden kaçar, Ece ve Eda’nın kimliği hep bir muamma olarak kalırmış.
Zamanla, ikizler bu karışıklıklardan keyif almaya başlamışlar. Herkesin onları karıştırması, onlar için eğlenceli bir oyun haline gelmiş. Fakat okul çağı geldiğinde, bu tatlı karışıklık yerini hafif bir endişeye bırakmış.
Okulun ilk günü gelip çattığında, Ece ve Eda sınıfa adım atmışlar. Sınıfa girdikleri an, öğretmenleri ve arkadaşları şaşkınlıkla onlara bakakalmış. Herkesin aklında aynı soru varmış: “Hangisi Ece, hangisi Eda?” Sınıfta kimse onları birbirinden ayırt edemiyormuş ve bu durum kısa sürede büyük bir karışıklığa yol açmış.
Ece ve Eda, artık yalnızca ailelerinin değil, sınıftaki arkadaşlarının ve öğretmenlerinin de onları karıştırmasından rahatsız olmaya başlamışlar. Evde eğlenceli olan bu karışıklık, okulda can sıkıcı bir hal almış. İkizler, bu duruma bir çözüm bulmaları gerektiğini anlamışlar.
Ece ve Eda, sürekli karıştırılmaktan sıkıldıkları için, sınıftaki arkadaşlarına ve öğretmenlerine ufak bir oyun oynamaya karar vermişler. Ertesi gün okula geldiklerinde, ikisi de aynı renkte ve tarzda giysiler giymişler. Fakat bu sefer, akıllarında farklı bir plan varmış.
Oyun başladığında, Ece ve Eda sınıfın içinde saklanarak arkadaşlarını şaşırtmayı planlamışlar. Sınıfın çeşitli köşelerine gizlenip, kimsenin onları bulamayacağı şekilde hızla yer değiştiriyorlarmış. Öğretmenleri ve arkadaşları onları bulduklarını sandıklarında, Ece ve Eda anında yer değiştirip yeniden karışıklık yaratıyorlarmış. Bu oyun, sınıfta büyük bir heyecan ve kahkaha yaratmış. Herkes, kimin Ece, kimin Eda olduğunu anlamaya çalışırken oldukça eğleniyormuş.
Ancak oyunun sonunda, Ece ve Eda bu eğlenceyi bir çözümle taçlandırmak istemişler. Sınıfın tam ortasında bir araya gelip, herkesin dikkatini çekmişler. Eda, sakin bir şekilde elini kaldırarak üzerindeki minik beni göstermiş ve “Ben Eda’yım,” demiş gülümseyerek.
Bu küçük ama etkili hareketle, arkadaşları ve öğretmenleri, onları ayırt etmenin aslında ne kadar kolay olduğunu fark etmiş. Böylece oyunun sonunda, sınıftaki tüm karışıklık yerini neşeli bir anlayışa bırakmış.
Bu olaydan sonra, sınıfta her şey daha sakin ve düzenli hale gelmiş. Ece ve Eda, kim olduklarını anlatmak için bir daha oyun oynamak zorunda kalmamışlar. Bu küçük oyun, sadece bir eğlence değil, aynı zamanda onları sınıfın gözünde daha da özel ve sevilen bireyler haline getirmiş.
Artık herkes Ece’nin ne kadar neşeli ve Eda’nın ne kadar düşünceli olduğunu biliyormuş. Sınıftaki arkadaşları ve öğretmenleri, onları kolayca ayırt etmeye başlamış ve kimse onları bir daha karıştırmamış. Ben Kimim Masalı burada bizlere veda ederken, ikizler de kendilerini daha rahat ve mutlu hissederek okul hayatlarına devam etmişler.
Ben Kimim Masalına benzeyen “Uyku Masalları” okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz. Masal dinlemek için ise Youtube kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.