Can ve Ormanın Büyük Sınavı Masalı: Masal Oku:
Bir varmış, bir yokmuş. Küçük bir köyde, maceradan maceraya koşmayı seven Can adında meraklı bir çocuk yaşarmış. Can daha önce büyülü bir oda ve köyün sırlarını keşfetmiş, ama bu kez çok daha farklı bir macera için hazırlanıyormuş. Dün kapısının önünde bulduğu harita ve mektup, onu tekrar ormanın derinliklerine çağırmış.
Can sabahın ilk ışıklarıyla sırt çantasını alıp yola koyulmuş. Ormanın derinliklerine doğru yürürken, kuşların cıvıltısı ve yaprakların fısıltıları arasında heyecanla ilerlemiş. Ancak Can’ın bilmediği bir şey varmış. Bu seferki macerası, dün ki kadar kolay olmayacakmış. Gizemli orman, Can’a yeni bir şeyler öğretecekmiş.
Can, ormanda ilerlerken bir çalının arkasından titrek bir ses duymuş. Hemen sesin geldiği yere doğru koşarak çalıları aralamış ve dikenlerin arasında sıkışmış küçük bir tavşan görmüş. Tavşan, çaresizce çırpınıyor ama kurtulmayı başaramıyormuş.
Can, “Merak etme, seni kurtaracağım!” demiş ve hemen işe koyulmuş.
Dikenler öyle sert ve sıkmış ki, Can elini uzatır uzatmaz minik çizikler oluşmaya başlamış. Ancak tavşanın korkuyla titreyen bakışları, Can’a bir an bile duraksatmıyormuş. “Dayan, seni buradan çıkaracağım,” diye fısıldamış.
Ellerini dikkatlice hareket ettirerek dikenlerin arasındaki boşlukları bulmaya çalışmış. Dikenler, sanki ince bir ip yumağı gibi her yeri sarmış; en küçük bir hareketle Can’ın elinde daha fazla çizik bırakıyormuş.
Can, “Bunu başarabilirim,” diye kendi kendine cesaret vermiş. Önce büyük dikenleri yavaşça yana itmiş, ardından daha küçük olanları tek tek çıkarmış. Ellerinin acısını hissetse de bir an bile tereddüt etmemiş. Tavşan ise korkuyla bir köşeye sinmiş halde onu izliyormuş.
Sonunda, dikenlerin arasına sıkışmış tavşanın minicik patisini serbest bırakmayı başarmış. Tavşan, bir anda yerinden zıplamış, ama sonra dönüp Can’a bakmış. Küçük, parlak gözleri adeta minnetle dolmuş.
Sanki teşekkür eder gibi başını eğmiş ve yavaşça uzaklaşmaya başlamış. Can, tavşanı izlerken kalbinin sıcak bir mutlulukla dolduğunu hissetmiş. Bu küçük tavşana yardım etmek, ona ne kadar güçlü ve iyi bir çocuk olduğunu hatırlatmış.
Can, ormanda biraz daha ilerledikten sonra büyük bir meşe ağacının altında kavga eden iki sincap görmüş. Sincaplar, birbirlerine bağırıyor ve dallardan aşağı meşe palamutları atıyormuş. Can, onların yanına giderek kollarını iki yana açmış. “Hey, neden kavga ediyorsunuz? Bir sorununuz varsa, birlikte çözebiliriz,” demiş.
Birinci sincap, öfkeyle kuyruğunu sallayarak, “Bu palamutları ben buldum! Günlerdir topluyorum, hepsi benim!” diye bağırmış. Diğeri ise kollarını göğsüne kavuşturmuş ve burnunu havaya kaldırarak, “Ama bu ağacı ilk ben gördüm! O yüzden bütün palamutlar benim hakkım!” diye cevap vermiş.
Can, sincapların tartışmasını bir süre dinlemiş, sonra derin bir nefes alarak aralarına girmiş. “Hey, dostlar! Neden böyle kavga ediyorsunuz? Palamutları paylaşsanız hem ikiniz de mutlu olursunuz hem de kavga etmek yerine daha çok palamut toplayabilirsiniz,” demiş.
Sincaplar bir an durup birbirlerine şüpheyle bakmışlar. Birinci sincap, “Ama… Ya o hepsini alırsa?” diye sormuş. Diğer sincap da, “Ya bana yardım etmezse?” diyerek endişesini dile getirmiş.
Can, gülümseyerek, “Kavga ederek hiçbir şey kazanamazsınız. Ama birlikte çalışırsanız, çok daha fazla palamut toplayabilirsiniz. Hem belki birbirinize yardım ederken çok iyi arkadaş olursunuz,” demiş.
Sincaplar bu kez başlarını sallayarak düşünmüşler. Sonunda birinci sincap, “Haklısın, belki de kavga etmek yerine beraber çalışmalıyız,” demiş. Diğeri ise kuyruğunu oynatarak, “Evet, böyle daha fazla palamudumuz olur!” diye eklemiş.
Böylece sincaplar barışmış ve birlikte çalışmaya başlamışlar. Birlikte dallardan düşen palamutları topluyor, arada birbirlerine gülerek bakıyorlarmış. Can, onları izlerken içten bir mutluluk hissetmiş. “Bakın işte böyle!” demiş ve onların dostça işbirliğini izleyerek yoluna devam etmiş.
Ormanın sonunda, Can karanlık bir mağaraya ulaşmış. Mağaranın girişinde kocaman bir gölge duruyormuş.
Bu gölge, sanki devasa bir yaratığın siluetiymiş gibi ürkütücü görünüyormuş. Gözleri gibi parlayan iki ışık ve sivri dişlere benzeyen şekiller Can’ı bir an korkutmayı başarmış. Gölge, rüzgârla birlikte hareket ediyor ve daha da korkutucu görünüyormuş.
Kalbi hızla çarparken kendi kendine, “Belki de buradan uzaklaşmalıyım,” demiş. Ama sonra derin bir nefes almış ve durup düşünmüş. “Bu benim cesaret sınavım. Korkularımla yüzleşmeliyim!” diyerek cesaretini toplamış ve adım adım gölgeye doğru yürümeye başlamış.
Attığı her adımda mağaradan yankılanan ayak sesleri, Can’ın kalbini daha da hızlandırıyormuş. Ama durmamış. “Başarabilirim,” diye fısıldamış kendi kendine.
Gölgeye yaklaştıkça, onu daha net görmeye başlamış. Kocaman görünen bu gölge, aslında büyük bir yaprak yığınının üzerinde oturan bir baykuşmuş!
Baykuş, kanatlarını çırparak havaya kalkmış ve Can’a doğru konuşmuş: “Cesaretini gösterdin, küçük dost. Korkularına yenilmedin ve bu sınavı başarıyla geçtin. Artık ormanın sırlarını öğrenmeye hazırsın.” demiş.
Can, baykuşun sözlerini duyunca derin bir nefes almış ve gülümsemiş.
Baykuş, kanadıyla mağarayı işaret etmiş. Can, kendinden emin adımlarla mağaraya doğru yürümüş. Artık korkmuyormuş. Çünkü anlamış ki, gerçek cesaret, korkuya rağmen ilerleyebilmekmiş.
Mağaranın içinde büyüleyici bir ışık varmış. Can, dikkatle ışığın kaynağına doğru yürümüş. Ortada, yuvarlak ve parlak bir kristal küre duruyormuş. Kürenin içinde Can’ın köyünden başlayıp ormanın derinliklerine kadar uzanan bir harita görünüyormuş. Harita, sanki canlıymış gibi yavaşça hareket ediyormuş.
Tam o anda, mağaranın duvarlarından yankılanan yaşlı ağacın sesi duyulmuş:
“Can, bu kristal küre senin cesaretin ve iyiliğinin ödülüdür. Bu sınavları geçerek, köyünün yeni koruyucusu olmaya hak kazandın. Artık bu kristal sana rehberlik edecek ve köyünü koruman için bilgelik verecek. Ancak unutma, gerçek bir koruyucu, cesaretini ve iyiliğini her zaman paylaşır.”
Can, kristal küreyi ellerine aldığında, içinde sıcacık bir ışık hissetmiş. O an anlamış ki, koruyucu olmak sadece güçlü olmak değil, iyilikle ve cesaretle dolu bir kalbe sahip olmakmış. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, “Elimden gelenin en iyisini yapacağım!” demiş.
Köyüne döndüğünde, yaşadıklarını ailesine ve komşularına anlatmış. Herkes Can’ın cesaretiyle gurur duymuş ve ona köyün yeni koruyucusu olarak güvenmiş. O günden sonra Can, hem köyünü korumuş hem de ormanda yaşayan dostlarıyla barışı sürdürmüş.
Ve böylece Can ve Ormanın Büyük Sınavı masalı mutlu bir şekilde sona ermiş.
Eğer sizler de Can ve Ormanın Büyük Sınavı masalı sevdiyseniz ve en güzel masalları instagram sayfamızdan dinlemek isterseniz, sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
1 Yorum
Pingback: Can ve Gizemli Maceraları Masalı - Masal Oku