Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, yeryüzünün derinliklerinde, gizemli bir krallık olan Cüceler Evreni bulunurmuş. Bu krallıkta cüceler, doğayla uyum içinde yaşar, sihirli bahçelerde çalışır ve geceleyin parlayan taşlarla dolu madenlerde eğlenceli oyunlar oynarlarmış.
Cüceler Evreni’nin en önemli özelliği ise, her gece gökyüzünü aydınlatan sihirli bir ışıkmış. Bu ışık, sadece cücelerin görebildiği bir ışıkmış ve cücelerin mutluluk kaynağıymış.
Bir gün, hiç beklenmedik bir şey olmuş. O sihirli ışık birdenbire sönmüş ve Cüceler Evreni karanlığa bürünmüş. Cüceler büyük bir korkuya kapılmışlar çünkü bu ışık onların neşesinin ve huzurunun simgesiymiş. Krallığın en yaşlı ve bilge cücesi olan Bilge Tundra, hemen tüm cüceleri toplayarak bir araya getirmiş. “Sihirli ışığımız kayboldu, ama biz onu geri getirebiliriz,” demiş Bilge Tundra. “Ancak bu, çok cesur bir cücenin yapabileceği bir iş.”
O sırada, kalabalığın arasında duran genç bir cüce olan Toprak öne çıkmış. Toprak, diğer cücelerden biraz daha küçücük ve zayıfmış ama kalbi kocamanmış. “Ben bu ışığı geri getirmek için ne gerekiyorsa yaparım,” demiş cesurca.
Bilge Tundra, Toprak’a minnetle bakmış. “O zaman, Cesaret Dağı’na gitmelisin,” demiş. “O dağın zirvesinde, kaybolan ışığımızın sırrı saklı. Ancak, bu yolculuk birçok tehlike ve zorlukla dolu olacak.”
Toprak, Bilge Tundra’nın söylediklerini dinleyip yola çıkmaya karar vermiş. Yanında sadece küçük bir çanta ve Bilge Tundra’nın verdiği bir haritayla Cesaret Dağı’na doğru yola çıkmış. Yolda, derin vadilerden geçmiş, sisli ormanlardan ilerlemiş ve soğuk rüzgarlarla karşılaşmış. Ancak her seferinde kalbindeki cesareti hatırlayarak devam etmiş.
Bir gece, Toprak karanlık bir mağaraya sığınmış. Mağaranın içinde bir şeyin onu izlediğini fark etmiş. Bu, mağarayı koruyan ve ışığı çalan kötü bir ruhmuş. Ruh, Toprak’ı kandırmaya çalışmış, “Sen bu ışığı bulamazsın, geri dön,” demiş. Ama Toprak, ruhun oyununa gelmemiş. “Ben buraya ışığımızı geri almak için geldim ve ne olursa olsun geri dönmeyeceğim,” demiş kararlılıkla.
Ruh, Toprak’ın kararlılığından etkilenmiş ve ona bir ipucu vermiş: “Işık, Cesaret Dağı’nın en tepesindeki Gizemli Göl’ün altında saklı. Ama oraya ulaşmak için önce gölün derinliklerine dalman gerek,” demiş.
Toprak, ruhun söylediklerini dikkatle dinledikten sonra minnetle başını sallamış ve cesaretle yoluna devam etmiş. Cesaret Dağı’nın zirvesine ulaştığında, karşısında büyük bir göl belirmiş. Gölün suyu, ay ışığının altında adeta gümüş bir örtü gibi parlıyormuş, sanki tüm sırları saklayan bir ayna gibi derinmiş.
Toprak, göle doğru yaklaştığında, kalbinin hızla attığını hissetmiş. Gölün derinliklerinde cücelerin kaybolan ışığının saklı olduğunu bilmek, ona bir yandan umut verirken bir yandan da büyük bir sorumluluk yüklemiş. Derin bir nefes alarak suya dalmış, serin suyun içinde yavaşça ilerlerken etrafında parıldayan ışık huzmeleri görmeye başlamış.
Gölün dibine vardığında, Toprak karşısında muazzam bir ışık kaynağı bulmuş. Ancak bu ışığı geri almak için büyük bir fedakarlık yapması gerekiyormuş. Işığı serbest bırakmak için kalbindeki tüm cesareti ve sevgiyi bu suyun derinliklerine bırakmalıymış.
Bu, Toprak için en zor karar olmuş. Kendi kalbindeki cesaret ve sevgiyi kaybetmek, onu eksik bırakacak bir fedakarlık gibi görünmüş. Ancak, cücelerin mutluluğu ve ışığın geri dönmesi için bu fedakarlığı yapması gerektiğini anlamış.
Toprak, bir an durup gölün dibindeki ışığa bakmış. “Bu ışık, cücelerimizin mutluluğu ve geleceği için yanmalı,” diye fısıldamış kendi kendine. Ve büyük bir kararlılıkla, kalbindeki tüm cesareti ve sevgiyi suyun derinliklerine bırakmış. Tam o anda, gölün dibindeki ışık birdenbire parlamaya başlamış ve gölün suları altın gibi ışıldamış. Bu ışık, yavaş yavaş gölden yükselerek gökyüzüne doğru süzülmüş ve tüm Cüceler Evreni’ni aydınlatmış.
Toprak, suyun yüzeyine çıkarken içini büyük bir huzur kaplamış. Kalbinde eksiklik hissi beklerken, aksine daha da güçlenmiş bir şekilde kendini hissetmiş. Çünkü aslında cücelerin gerçek gücü, bir kişinin kalbinde değil, tüm cücelerin birbirine olan sevgisi ve dayanışmasında saklıymış.
Köyüne geri döndüğünde, tüm cüceler onu büyük bir coşkuyla karşılamış. Toprak, cüceler arasında bir kahraman olarak anılmaya başlamış. Ama o, her zaman mütevazı kalmış ve şöyle demiş: “Bu ışık, hepimizin kalbindeki cesaret ve sevgiden doğdu. Bu değerler asla kaybolmaz, çünkü biz bir arada olduğumuz sürece ışığımız hep parlayacak.”
Cüceler Evreni ve Kaybolan Işık masalı burada bitmiş ancak o günden sonra, Cüceler Evreni’nde ışık bir daha hiç sönmemiş. Cüceler, her zamankinden daha mutlu, daha güçlü bir şekilde yaşamaya devam etmişler. Toprak ise, kendi kalbindeki cesaretin ve sevginin asla bitmediğini, çünkü bunların aslında tüm cücelerin kalplerinde hep var olduğunu öğrenmiş.
Cüceler Evreni ve Kaybolan Işık Masalına benzeyen “Çocuk masalları” okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz. En güzel masalları dinlemek için ise Youtube kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.