Ejderha Dağının Sırrı Masalı: Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, yemyeşil ormanların arasında, yüksek dağların tepesinde gizemli bir yer varmış. Bu yer, Ejderha Dağı olarak bilinir ve büyülü yaratıkların yaşadığı söylenirmiş.
Bu dağın eteklerinde küçük, sevimli bir köy varmış. Bu köyün adı Şafak Köyü imiş. Köyde yaşayan herkes Ejderha Dağı’nın tehlikeli olduğunu düşünür ve oraya gitmekten korkarmış. Ancak köyde cesur bir çocuk yaşarmış, adı da Eren’miş. Eren, ejderhalar hakkında kitaplar okur, hayaller kurar ve dağa çıkmanın yollarını düşünürmüş.
Bir gün, Eren büyükbabasıyla birlikte evlerinin önündeki bahçede oturuyormuş. Büyükbabası, Eren’in gözlerinde parıldayan merakı fark etmiş ve ona doğru eğilerek sormuş: “Eren, ne düşünüyorsun öyle derin derin?” Eren, büyükbabasına dönüp heyecanla cevap vermiş: “Büyükbaba, ejderhalar gerçekten var mı? Ejderha Dağı’nın sırrı ne? Oraya gitmek ve ejderhaları görmek istiyorum.”
Büyükbabası, Eren’in bu sorusuna gülümseyerek karşılık vermiş ve derin bir nefes almış. “Eren, ejderhaların var olup olmadığını kimse kesin olarak bilmiyor. Ama senin cesaretin ve merakın beni etkiliyor. Gel bakalım, sana bir şey göstereceğim.”
Büyükbabası, eski bir sandığın içine eğilmiş ve oradan eski, sararmış bir harita çıkarmış. Haritayı Eren’e uzatmış ve ciddi bir ifadeyle konuşmuş: “Bu harita, Ejderha Dağı’nın gizli yollarını gösterir. Bu harita bana da babamdan kalmıştı. Ama ben hiç cesaret edip gitmedim. Belki de sen bu maceraya atılmalısın.”
Eren, büyükbabasına teşekkür edip hemen hazırlıklara başlamış. Yanına biraz yiyecek, su ve en sevdiği kitabını almış. Macera başlamış!
Eren, ormana doğru yola çıktığında, karşısına ilk olarak büyük, sık bir orman çıkmış. Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, ağaçların arasından gelen garip sesler duymuş. Bir süre sonra, kocaman bir geyik karşısına çıkmış. Geyik, Eren’e dostça bakmış ve yolunu kaybettiğini anladığını göstermiş. Eren, geyiğin peşine takılmış ve geyik onu güvenli bir geçide götürmüş.
Eren, nehirlerin üzerinden atlayarak, yüksek tepelerden geçerek ilerlemeye devam etmiş. Bir gece, yıldızların altında dinlenirken, gökyüzünde uçan parlak bir ışık görmüş. Işığın peşine takılmış ve onu takip ederek, büyülü bir su kaynağına ulaşmış. Bu su kaynağı, tüm yorgunluğunu almış ve ona güç vermiş.
Günlerce süren bu zorlu yolculuk sırasında, Eren birçok tehlike atlatmış. Yırtıcı hayvanlardan saklanmış, derin vadileri geçmiş ve dağın tepesine doğru tırmanmış. Sonunda Ejderha Dağı’na varmış. Dağın tepesine doğru tırmanırken, gökyüzünde uçan büyük, görkemli bir ejderha görmüş.
Eren, korkmamış, aksine heyecanlanmış. Ejderha, Eren’in dostça niyetini anlamış ve ona yaklaşmış. Ejderhanın adı Zümrüt’müş, çünkü pulları zümrüt yeşiliymiş ve güneşin altında parıldarmış.
Zümrüt, Eren’e gülümseyerek bakmış ve şöyle demiş: “Merhaba küçük insan, neden buradasın?” Eren, cesurca cevap vermiş: “Ben Eren. Ejderhaları hep merak etmişimdir. Onların gerçekten var olup olmadığını görmek istedim.”
Zümrüt, Eren’in dürüstlüğünden etkilenmiş ve onu Ejderha Dağı’nın derinliklerine götürmüş. Orada, dağın içinde gizli bir dünya varmış. Bu dünya, büyülü bitkilerle, ışıl ışıl parlayan taşlarla doluymuş. Zümrüt, Eren’e buranın sırrını anlatmış.
“Eren, burası bizim krallığımız. Biz ejderhalar, insanların düşündüğü gibi kötü değiliz. Biz, doğayı koruyan, dengeyi sağlayan varlıklarız. Ancak insanlar bizden korktuğu için buraya saklandık.”
Eren, Zümrüt’ü dinlerken gözleri parlamış. “Peki, size nasıl yardımcı olabilirim?” diye sormuş.
Zümrüt, Eren’e büyük bir sır vermiş. “Burada, bu dağın kalbinde, doğanın kalbini temsil eden bir taş var. Bu taşın adı ‘Doğa Kalbi’. Bu taş, bütün dünyaya hayat verir. Ancak bu taşın gücü zayıflıyor ve biz ejderhalar onu koruyamayacak duruma geldik. Senin yardımına ihtiyacımız var.”
Eren, büyük bir sorumluluk üstlendiğini anlamış. Zümrüt ile birlikte ‘Doğa Kalbi’ne gitmişler ve Eren, kalbi onarmak için gereken bitkileri toplamaya başlamış. Günlerce çalışmış, gece gündüz demeden doğayı iyileştirmek için çabalamış. Ejderhalar da ona yardım etmiş.
Sonunda, Eren ve Zümrüt birlikte ‘Doğa Kalbi’ni onarmışlar. Doğa yeniden canlanmış, dağ yeniden parıldamış. Ejderhalar, Eren’e minnettarlıklarını sunmuşlar ve ona bir ödül vermişler. Bu ödül, Ejderha Dostu unvanı ve Zümrüt’ün bir parçası olan bir zümrüt taşıymış.
Eren, köyüne geri döndüğünde herkes ona hayran kalmış. Şafak Köyü’ndeki insanlar, Eren’in cesareti ve iyiliği sayesinde ejderhaların dostça varlıklar olduğunu öğrenmişler. Artık Ejderha Dağı’na korkmadan gidip, ejderhalarla dostça ilişkiler kurmuşlar.
Ve böylece, Eren’in cesareti ve iyiliği sayesinde insanlar ve ejderhalar barış içinde yaşamaya devam etmişler. Gökyüzünde uçan ejderhalar, her gün doğanın güzelliklerini korumak için çalışırken, insanlar da onlara yardımcı olmuşlar.
Gökyüzünde parlayan yıldızlar, bu dostluğun ve barışın simgesi olmuş. Eren, her gece yatağına yatarken zümrüt taşını tutar ve Zümrüt’ü hatırlarmış. Her zaman doğanın, dostluğun ve cesaretin önemini unutmadan yaşarmış.
Ve Ejderha Dağının Sırrı Masalı burada bitmiş ancak gökyüzündeki yıldızlar, her zaman parıldamaya devam etmiş.
Ejderha Dağının Sırrı Masalına benzeyen “Çocuk Masalları” okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz. Eğer masal dinlemek isterseniz de instagram sayfamızdan, en güzel çocuk masallarını dinleyebilirsiniz.