Fındık ve Cıvılın Maceraları Masalı: Bir varmış bir yokmuş, çok eski zamanlarda, ormanın derinliklerinde küçük bir sincap yaşarmış. Bu sincap, adı Fındık olan, oldukça neşeli ve meraklı bir hayvandı. Fındık, ormanın tüm güzelliklerini keşfetmek istiyormuş, ancak bir şey eksikmiş: bir arkadaş.
Günler geçtikçe Fındık, ormanda yalnız olduğunu hissetmeye başlamış. Diğer hayvanlarla iletişim kurmak istese de, çoğu zaman onlarla anlaşamıyormuş. Tavşanlar hep koşar, kuşlar hep uçar, sincap ise ağaçlarda sürünürmüş. Fındık, kendi gibi küçük ve neşeli bir arkadaş aramaya karar vermiş.
Bir gün, ormanın diğer ucunda, Fındık’ın dikkatini çeken bir ses duymuş. Yavaşça yaklaştığında, minik bir kuş sesi geliyormuş. Kuş, Fındık’a neşeli bir şekilde şarkı söylüyormuş. Fındık hemen yanına gitmiş ve heyecanla konuşmuş: “Merhaba, ben Fındık. Seninle arkadaş olabilir miyim?”
Küçük kuş, adının Cıvıl olduğunu söylemiş ve mutlulukla kabul etmiş. Cıvıl, Fındık’a ormanın her köşesini gezdirerek, ona türlü türlü maceralar yaşatmış. İkisi birlikte uçurtma uçurmuş, gökyüzünde bulutlara şekiller aramış, çiçeklerin arasında oyunlar oynamış.
Ancak bir gün, ormanda kocaman bir gürültü kopmuş. Fındık ve Cıvıl, endişeyle sesin geldiği yöne koşmuş. Oraya vardıklarında, bir ağacın dalının kırıldığını ve içindeki yuvaların yere döküldüğünü görmüşler. Bir grup kuş, panik içinde etrafa dağılmış.
Fındık hemen harekete geçmiş. Yuvaların içindeki yavruları dikkatlice toplamış ve onlara sıcak bir yer bulmak için uğraşmış. Cıvıl da yardım etmiş, ağaçların dallarını düzeltmeye çalışmış.
Sonunda, tüm yavrular emniyete alınmış ve Fındık, onları ormanda bulunan bir başka ağaca taşımış. Cıvıl da ona eşlik etmiş. Yavruları güvende bıraktıktan sonra, Fındık ve Cıvıl, ormana geri dönmüş.
Bir başka gün, ormanda dolaşırken, Fındık ve Cıvıl, gizemli bir ışıkla parlayan bir yolu fark etmişler. Merakla ilerlemişler ve yol boyunca gülümseyen yüzler ve dostane selamlarla karşılanmışlar. Sonunda, ışığın kaynağına vardıklarında, büyülü bir ormanın içine adım atmışlar.
Bu orman, renkli çiçeklerle dolu, parlayan böceklerin dans ettiği ve neşeli melodilerin yankılandığı bir yermiş. Fındık ve Cıvıl, bu güzellikler karşısında büyülenmişler.
Ormanda dolaşırken, bir ağacın altında oturan bir tavşan görmüşler. Tavşan, adının Hopşu olduğunu söylemiş ve onlara bu büyülü ormanın hikayesini anlatmış.
Hopşu, “Bu orman, dostluk ve sevgi dolu bir yerdir. Her hayvanın birbirine yardım ettiği, birlikte oyunlar oynadığı ve mutlu olduğu bir yerdir” demiş.
Fındık ve Cıvıl, bu harika yerde daha fazla vakit geçirmek istemişler ve Hopşu, onları ormanın derinliklerine doğru götürmüş. Yolda, birlikte şarkılar söylemişler, dans etmişler ve birbirlerinin arkadaşı olduğu için çok mutlu olmuşlar.
Ancak, güneş batarken, Fındık ve Cıvıl, ormandan ayrılmanın zamanının geldiğini hissetmişler. Hopşu, onlara veda ederken, “Siz her zaman bu ormanın bir parçası olacaksınız. Ve unutmayın, dostluk her zaman en büyülü güçtür” demiş.
Fındık ve Cıvıl, ormandan ayrılırken, kalpleri sevgi ve mutlulukla doluymuş. Artık, Fındık’ın yalnız olmadığını ve her zaman bir arkadaşı olduğunu biliyormuş. Ve Cıvıl da Fındık’ın en iyi arkadaşıymış, birlikte yaşadıkları tüm maceraların keyfini çıkarıyorlarmış.
Bir gün, ormanın derinliklerinde yeni bir maceraya atılmak için sabırsızlanıyorlarmış. Sabah erkenden uyanmışlar ve neşeyle ormana doğru yola çıkmışlar. Hava güneşli ve sıcakmış, kuşlar cıvıldayarak onlara eşlik ediyormuş.
Fındık ve Cıvıl, ormanın derinliklerinde, daha önce hiç görmedikleri bir patika keşfetmişler. Bu patika, onları büyük ve eski bir ağaca götürüyormuş. Ağacın dalları arasında parlayan küçük bir kapı fark etmişler. Kapıyı açtıklarında, içeride çok eski bir harita bulmuşlar. Haritada, ormanın gizli bir hazinesinin yerini gösteren işaretler varmış.
Fındık ve Cıvıl, hemen haritayı incelemeye başlamışlar. Hazine, ormanın en uzak köşesindeki Gökkuşağı Mağarası’nda saklıymış. İkisi de heyecanla yola çıkmışlar ve haritadaki işaretleri takip etmeye başlamışlar. Yolda, neşeyle şarkılar söyleyip oyunlar oynamışlar.
Ormanın derinliklerinde ilerlerken, karşılarına koca bir nehir çıkmış. Nehri geçmenin bir yolunu ararken, yanlarına nazik bir kaplumbağa yaklaşmış. Kaplumbağa, adının Mert olduğunu ve onları karşı kıyıya geçirebileceğini söylemiş. Mert, sırtında Fındık ve Cıvıl’ı taşıyarak nehrin karşısına geçmiş. İkisi de Mert’e teşekkür etmiş ve yolculuklarına devam etmişler.
Gökkuşağı Mağarası’na yaklaşırken, büyük bir kayanın üzerinde dinlenen bilge bir baykuş görmüşler. Baykuş, adının Bilge olduğunu söylemiş ve onlara hazineye ulaşmak için son bir ipucu vermiş: “Gökkuşağı Mağarası’na girmek için sevgi ve dostluğun gücünü göstermeniz gerekiyor.”
Fındık ve Cıvıl, Bilge’nin dediklerini dinleyerek ellerini tutmuşlar ve birbirlerine olan dostluklarını ifade etmişler. O anda, mağaranın kapısı yavaşça açılmış ve içeri girebilmişler. Mağaranın içinde, rengarenk taşlar ve parlak ışıklarla dolu bir hazine bulmuşlar. Ancak en değerli hazine, kalplerinde hissettikleri dostluk ve sevgiymiş.
Fındık ve Cıvıl, hazineyi bulmanın sevinciyle geri dönmüşler. Yolculuk boyunca karşılaştıkları tüm dostlarıyla vedalaşmışlar ve ormanın diğer hayvanlarına da yardım etmişler. Geri döndüklerinde, ormanda büyük bir kutlama yapılmış ve herkes bu harika dostluğu kutlamış.
O günden sonra, Fındık ve Cıvıl, ormanın en sevilen ve en saygı duyulan dostları olmuşlar. Herkes onların maceralarını dinlemekten büyük keyif almış ve onlar da her gün yeni maceralara atılarak ormanın güzelliklerini keşfetmeye devam etmişler.
Ve böylece, Fındık ve Cıvılın Maceraları Masalı, ormanın her köşesine yayılmış ve onların hikayesi, nesiller boyu anlatılmaya devam etmiş.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Gökten üç elma düşmüş; biri anlatanın, biri dinleyenin, biri de tüm çocukların başına.
Fındık ve Cıvılın Maceraları Masalı gibi çocuk masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Yorum yok! İlk siz olun.