Gerçek Dostluk Masalı: Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar Yedi Tepe adında küçük bir kasabada ayrılmaz üç arkadaş varmış: Faruk, Melis ve Can. Oyunları, kahkahaları ve maceraları her zaman birlikte paylaşıyorlarmış. O kadar yakındılarmış ki bir aile gibiydiler.
Bir gün Faruk ormanda gizli bir hazine bulmuş ve bu inanılmaz hazineyi arkadaşlarına anlatmaya karar vermiş. Ancak, Melis ve Can açgözlülüğün cazibesine kapılarak arkadaşlarına ihanet etmeye ve o uyurken hazineyi çalmaya karar vermişler.
Faruk hazinesinin gittiğini fark ettiğinde, derin bir ihanete uğradığını hissetmiş ve üzülmüş. Arkadaşlarının ona böyle bir şeyi nasıl yapabildiklerini anlayamamış.
Faruk günlerce kendini yalnız ve hayal kırıklığına uğramış hissetmiş ama her şeye rağmen Melis ve Can’ı affetmeye karar vermiş. Gerçek dostluğun her türlü engeli, hatta sadakatsizliği bile aşabileceğini biliyormuş.
Melis ve Can yavaş yavaş yaptıklarından pişman olmuşlar ve özür dilemek için Faruk’a yaklaşmışlar. Faruk onları tüm kalbiyle affetmiş ve birlikte, bir zamanlar onları birleştiren güven ve dostluğu yeniden kazanmak için çalışmışlar.
Zamanla üç arkadaş, gerçek dostluğun dürüstlük, sadakat ve affedicilik üzerine kurulu olduğu dersini alarak yeniden ayrılmaz bir ikili haline gelmişler. Birlikte, açgözlülüğün onları ayırmasına bir daha asla izin vermeyeceklerine yemin etmişler.
Böylece Faruk, Melis ve Can, sadakatsizlik derinden yaralasa da gerçek değerin affetmeyi ve birlikte ilerlemeyi bilmekte yattığını keşfetmişler. Ve dostlukları daha da güçlenmiş, gerçek dostluğu anlamışlar.
Bambaşka bir günde, güneşin parladığı ve kuşların neşeyle cıvıldadığı bir sabah, Faruk, Melis ve Can yeni bir macera için buluşmuşlar. Bugün kasabanın dışındaki eski yel değirmenine gitmeye karar vermişler. Orada gizemli bir şeylerin olduğuna dair söylentiler duymuşlar.
Üç arkadaş değirmene doğru yola koyulmuşlar. Yolda birbirlerine şakalar yapmışlar, kahkahalarla güle oynamışlar. Sonunda yel değirmenine vardıklarında, devasa kanatları rüzgarla yavaşça dönen değirmen onları büyülemiş.
“İçeri girelim!” demiş Faruk heyecanla. Melis ve Can da aynı fikirdeymişler. Değirmenin kapısını açtıklarında, içeride eski bir merdiven görmüşler. Merdiven aşağı doğru iniyormuş ve karanlık bir mağaraya çıkıyormuş.
“Acaba aşağıda ne var?” diye sormuş Melis. “Bunu öğrenmenin tek yolu var,” demiş Can ve önde yürümeye başlamış. Faruk ve Melis de onu takip etmişler.
Merdivenler bitip mağaraya indiklerinde, büyük bir sürprizle karşılaşmışlar. Mağaranın ortasında parlayan renkli taşlar ve eski haritalarla dolu bir sandık bulmuşlar. Bu sandığın değirmenin eski sahibine ait olduğu ve yıllardır orada saklı kaldığı söyleniyormuş.
“Bu taşlar çok değerli görünüyor!” demiş Melis. “Ama bu sefer onları saklamalıyız ve başkalarına da göstermeliyiz,” diye eklemiş Faruk. “Çünkü değerli şeyleri paylaşmak, dostluğu ve güveni artırır.”
Üç arkadaş taşları dikkatlice toplayıp kasabaya geri dönmüşler. Yolda, bu değerli hazineyi kasabanın müzesine bağışlamaya karar vermişler. Böylece herkes bu güzel taşları görebilecek ve hikayesini öğrenebilecekti.
Kasabaya vardıklarında, müze müdürü onları büyük bir sevinçle karşılamış. Faruk, Melis ve Can’ın getirdiği taşlar müzenin en değerli parçaları haline gelmiş. Kasaba halkı da bu üç arkadaşın bu cömertliği ve paylaşma isteği karşısında çok mutlu olmuş.
Faruk, Melis ve Can, bu yeni maceralarında da bir ders almışlar: Gerçek dostluk ve mutluluk, sadece sahip olduklarını paylaşmakla değil, birlikte keşfetmek ve birlikte başarmakla mümkünmüş.
O günden sonra, üç arkadaş daha da yakınlaşmış ve her zaman birbirlerine güvenmeyi ve birlikte maceralara atılmayı sürdürmüşler. Kasabadaki herkes onların bu güzel dostluğunu örnek almış ve birbirlerine daha çok değer vermeye başlamışlar.
Başka bir gün, güneş parıldarken ve kuşlar neşeyle cıvıldarken Faruk, Melis ve Can yeni bir macera için yeniden buluşmuşlar. Bugün, kasabanın hemen dışındaki eski kaleyi keşfetmeye karar vermişler. Bu kale, kasabalılar arasında gizemli ve büyülü olduğu söylenen bir yer olarak biliniyormuş.
Üç arkadaş heyecanla yola çıkmışlar. Yolda birbirlerine şakalar yaparak ve kahkahalar atarak yürümüşler. Sonunda, devasa taş duvarları ve yüksek kuleleri olan kaleye varmışlar. Kalenin kapısı, yıllardır açılmamış gibi görünüyormuş.
“Bu kapıyı nasıl açacağız?” diye sormuş Melis merakla.
“Belki de bir yerlerde gizli bir anahtar vardır,” demiş Faruk.
Can etrafı dikkatle incelemeye başlamış ve sonunda, kapının yanında büyük bir taşın altına gizlenmiş eski bir anahtar bulmuş. Üç arkadaş bu keşif karşısında çok sevinmişler.
Kapıyı açtıklarında, karanlık ve serin bir koridora adım atmışlar. Koridorun sonunda, büyük bir salon ve duvarlarda eski tablolar görmüşler. Ortada ise parlayan bir kristal top bulunuyormuş.
“Bu kristal top ne işe yarıyor acaba?” demiş Faruk merakla.
Melis kristal topa dokunmuş ve aniden topun içinden ışık saçılmış. Bu ışık, duvarlara yansıyarak bir harita ve birkaç yazı ortaya çıkarmış.
“Bu bir hazine haritası gibi görünüyor!” diye bağırmış Can heyecanla. “Ama burada sadece hazine değil, aynı zamanda kalenin tarihine dair bilgiler de var.”
Üç arkadaş haritayı ve yazıları dikkatle incelemişler. Yazılarda, kalenin eski zamanlarda barışı ve dostluğu koruyan bir yer olduğundan bahsediliyormuş. Hazine ise, sadece gerçek dostların bulabileceği bir yere saklanmış.
“Bu hazineyi bulmalıyız!” demiş Melis. “Ama sadece bizim değil, tüm kasabanın da faydalanacağı bir şekilde.”
Faruk ve Can bu fikre katılmışlar ve haritanın gösterdiği yolda ilerlemeye başlamışlar. Karanlık tünelleri ve dar geçitleri geçerek, sonunda büyük bir odaya ulaşmışlar. Bu odada, duvarlarda parlayan taşlar ve ortada büyük bir sandık varmış.
Sandığı açtıklarında, içinin altın ve mücevherlerle dolu olduğunu görmüşler. Ancak, en önemli hazine, sandığın altındaki eski bir el yazmasıymış. Bu yazma, kalenin gerçek amacını ve dostluğun önemini anlatıyormuş.
“Bu hazineyi kasabaya götürmeliyiz ve herkesle paylaşmalıyız,” demiş Faruk. “Bu yazma, dostluğun ve barışın ne kadar değerli olduğunu gösteriyor.”
Melis ve Can bu fikre katılmışlar. Hazineyi dikkatlice toplayıp kaleden çıkmışlar. Kasabaya vardıklarında, müze müdürüne her şeyi anlatmışlar ve hazineyi müzeye bağışlamışlar.
Kasaba halkı, bu üç arkadaşın cesareti ve cömertliği karşısında çok mutlu olmuş. Kalenin hikayesi ve dostluğun önemi, kasabalılar arasında yayılmış ve herkes birbirine daha da bağlanmış.
Faruk, Melis ve Can, bu macerada da önemli bir ders almışlar: Gerçek dostluk, sadece maceralarda değil, aynı zamanda zor zamanlarda da birbirine destek olmak ve paylaşmakla mümkünmüş.
Ve böylece, üç arkadaş yeni maceralara atılmaya devam etmişler, dostlukları her geçen gün daha da güçlenmiş. Yedi Tepe kasabasında, dostluğun ve paylaşmanın gücü her zaman hissedilmiş. Gerçek Dostluk Masalı burada sona ermiş.
Gerçek dostluk masalı gibi çocuk masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Yorum yok! İlk siz olun.