Bir varmış bir yokmuş. İstanbul’un kocaman ve gizemli dünyasında, tarih kokan taşlar, gizli bahçeler ve altın rengi gün batımlarıyla bezeli bir şehir yatarmış. İşte bu büyülü şehri keşfetmek için okullarında her yıl düzenlenen İstanbul gezisini dört gözle bekleyen öğrenciler varmış.
Öğrenciler, sabah erkenden sıralara dizilmiş. Her birinin gözleri heyecandan parıldıyor, kalpleri ise merakla atıyormuş.
Öğretmenleri, adeta bir bilge gibi, öğrencilerine İstanbul’un sırlarını açacak olan rehbermiş. “Bugün İstanbul’un tarihi yerlerini keşfedeceğiz çocuklar,” demiş, gülümseyerek. “Hazır mısınız?” Öğrenciler hep bir ağızdan, “Hazırız öğretmenim!” diye bağırmışlar.
Otobüs, okulun önünden yavaşça hareket etmiş. Rüzgâr hafifçe esiyor, güneş ise gökyüzünde parlıyormuş. Yol boyunca İstanbul’un köprüsü, denizi ve o devasa tarihi binaları çocukların gözlerinin önünden akıp gidiyormuş. İlk durak, Sultanahmet Meydanı olmuş.
Sultanahmet Meydanı’na vardıklarında, meydan adeta zamanın içinde bir pencere gibiymiş. Öğrenciler, çevrelerine bakıp bu meydanın yüzyıllardır burada olduğunu öğrendiklerinde çok şaşırmışlar. “Bir zamanlar bu meydanda padişahlar yürürmüş, büyük kutlamalar yapılırmış,” demiş öğretmenleri. Sultanahmet Camii’nin mavi kubbesi gökyüzüne doğru yükselirken, caminin içinde yankılanan dualar çocukların kulaklarında yankılanmış.
“Bu cami, Mimar Sinan’ın ustalık eserlerinden biriymiş,” demiş öğretmen. “İçinde mavi çiniler varmış, bu yüzden ‘Mavi Cami’ diye de bilinir.” Öğrenciler, içerideki ışık oyunlarını ve caminin ihtişamını izlerken, kendilerini sanki başka bir dünyadaymış gibi hissetmişler.
Bir sonraki durakları Ayasofya’ymış. Ayasofya, o kadar büyükmüş ki, öğrenciler kapısından içeri girmeden önce başlarını iyice yukarı kaldırıp bakmak zorunda kalmışlar. “Ayasofya, hem bir kilise hem de bir cami olarak kullanılmış,” demiş öğretmen. “Şimdi ise müze olarak geziliyor.” İçerideki devasa kubbenin altındaki mozaikler parıldarken, çocuklar gözlerini alamamışlar. Tarihin ne kadar derin olduğunu ve her bir taşın anlatacak bir hikâyesi olduğunu anlamaya başlamışlar.
Daha sonra Topkapı Sarayı’na gitmişler. Öğrenciler sarayın bahçelerinde yürürken, kendilerini sanki birer küçük padişah ya da sultan gibi hissetmişler. Sarayın devasa kapıları, içindeki hazineler ve mücevherler, öğrencileri büyülemiş. Öğretmen, sarayın Osmanlı padişahlarının yaşadığı yer olduğunu anlatmış. “Burada büyük sofralar kurulurmuş, en leziz yemekler yenirmiş,” demiş. “Padişahlar bu sarayda oturur, dünyaya hükmedermiş.”
Sarayın içinde bir hazine odası varmış ve burada pırlantalar, zümrütler, altın tahtlar sergileniyormuş. “Bu mücevherler, yüzyıllardır saklanmış,” demiş öğretmenleri. Öğrenciler, bu parlak taşlara hayran hayran bakarken, eski zamanların ne kadar da ihtişamlı olduğunu hayal etmişler.
Öğleden sonra boğazın serin sularına karşı bir tekne gezisi yapmışlar. Tekne, İstanbul’un iki yakası arasından geçerken çocuklar denizin üzerinde uçan martıları izlemişler. “İstanbul, hem Asya hem de Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan tek şehir,” demiş öğretmenleri. “Bu yüzden İstanbul, dünyanın en önemli şehirlerinden biri olarak bilinir.” Martıların neşeli çığlıkları eşliğinde, çocuklar bu büyük şehrin ne kadar özel olduğunu bir kez daha fark etmişler.
Son durakları Galata Kulesi’ymiş. Kuleye çıktıklarında İstanbul’un dört bir yanını görebilmişler. “Bir zamanlar bu kulede Hezarfen Ahmet Çelebi uçmuş,” demiş öğretmen. “Kendi kanatlarıyla Üsküdar’a kadar süzülmüş.” Çocuklar, Hezarfen’in hikâyesini duyunca çok etkilenmişler. “Bir gün biz de böyle hayaller kurabilir miyiz?” diye düşünmüşler.
Gün bitiminde, öğrenciler tekrar otobüse binmişler ve öğretmenlerine dönüp teşekkür etmişler. “İstanbul gerçekten çok büyülü bir yermiş,” demiş bir öğrenci. “Bu kadar büyük bir tarih içinde yürümek harikaydı!” Başka bir öğrenci ise, “Bir gün tekrar gelip daha fazlasını keşfetmek istiyorum!” diye eklemiş.
Eve döndüklerinde her biri, bu gezinin hayatlarında nasıl özel bir yer tuttuğunu hissetmiş. İstanbul’un sokaklarında yürüyen her bir adım, onların zihinlerinde birer anı olarak kalmış. Çocuklar, İstanbul’un sadece bir şehir değil, tarih boyunca yaşanan binlerce hikâyeyi saklayan bir yer olduğunu anlamışlar.
Ve İstanbul Gezisi masalından sonra, öğrenciler her tarihi yeri gezdiklerinde, İstanbul’un onlara anlattığı masalları hatırlamışlar.
İstanbul Gezisi Masalına benzeyen masallar okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Yorum yok! İlk siz olun.