Bir zamanlar, güneşin aydınlattığı yemyeşil bir ormanın kıyısında, Huli adında bir kara kaplumbağası yaşardı. Huli, sabahları ormanda gezintiye çıkar, tatlı meyveleri yer ve ağaçların gölgesinde dinlenirdi. Ormanın hemen yanı başında ise masmavi bir deniz uzanıyordu. Huli denize bakar, dalgaların şarkısını dinlerdi ama suya hiç yaklaşmazdı. Çünkü su ona hem çok güzel hem de çok korkutucu gelirdi.
Bir gün, Huli kıyıda dolaşırken gözleri birden denizin üzerinde bir şeyin hareket ettiğini gördü. Parlak bir kabuk, dalgaların üzerinde dans ediyor gibiydi. Huli dikkatle bakınca onun başka bir kaplumbağa olduğunu fark etti. “Kim bu? Benim gibi bir kaplumbağa ama suda mı yaşıyor?” diye düşündü.
Denizin yüzeyindeki kaplumbağa, neşeyle yüzüyordu. Ara sıra suyun altına dalıyor, sonra büyük bir hızla yukarı çıkıyordu. Huli heyecanla bağırdı:
“Hey! Sen kimsin?”
Kaplumbağa, sesin geldiği yöne dönüp Huli’yi gördü ve sahile doğru yüzdü. Yanına yaklaşınca gülümseyerek konuştu:
“Benim adım Sisi! Deniz kaplumbağasıyım. Peki ya sen?”
Huli şaşkın bir şekilde cevap verdi:
“Benim adım Huli. Kara kaplumbağasıyım. Ama senin gibi suda nasıl yaşanır, hiç bilmiyorum.”
Huli’nin Cesareti
Sisi, Huli’ye merakla baktı. “Hiç yüzmeyi denedin mi?” diye sordu. Huli utangaç bir şekilde başını salladı:
“Hayır, hiç denemedim. Ama seni izlerken, suyun ne kadar eğlenceli olduğunu düşündüm.”
Sisi neşeyle bağırdı:
“Hadi, gel dene! Sana yardım ederim.”
Huli derin bir nefes aldı. Yavaşça suya yaklaştı ve ilk kez ayaklarını suya soktu. Su serindi ve dalgalar hafifçe kabuklarına çarptı. Bir anda cesareti topladı ve kendini dalgaların içine attı! Ama işler beklediği gibi gitmedi. Huli’nin küçük ayakları suyun içinde panikle çırpınıyor, kabuğu ağır olduğu için batmaya başlıyordu.
“Sisi! Yardım et!” diye bağırdı.
Sisi’nin Kurtarışı
Sisi, Huli’nin yardım çığlığını duyunca hızla yanına yüzdü.
“Sakin ol, Huli! Sana nasıl suyun üstünde duracağını göstereceğim,” dedi. Sisi, Huli’nin yanına yaklaştı ve onu sırtından hafifçe iterek yüzmesine yardımcı oldu.
“Suda durmak için çok çırpınmana gerek yok,” dedi Sisi. “Dalgalar seni taşır, yeter ki sakin ol ve beni takip et.”
Huli derin bir nefes aldı ve Sisi’yi izlemeye başladı. Yavaş yavaş suyun üzerinde dengede durmayı başardı.
“Bunu başardım!” diye bağırdı heyecanla.
Ama Sisi, hafif bir gülümsemeyle Huli’ye dönerek konuştu:
“Huli, harika bir iş çıkardın, ama su seni her zaman böyle taşımayabilir. Sen kara kaplumbağasısın. Kabukların çok ağır, ayakların yüzmek için değil yürümek için yaratılmış. O yüzden suda dikkatli olmalısın.”
Huli merakla sordu:
“Peki ya sen? Nasıl böyle hızlı yüzebiliyorsun ve hiç yorulmuyorsun?”
Sisi’nin Hikayesi
Sisi, Huli’ye kendini anlattı:
“Ben bir deniz kaplumbağasıyım. Yüzgeçlerim, suyun içinde hızlıca hareket etmek için yaratılmış. Kabuklarım da hafif, bu yüzden batmıyorum. Benim evim deniz, senin evin ise kara. Doğa bizi birbirimizden farklı yaratmış, ama bu çok güzel! Farklılıklarımızı öğrenerek birbirimize yardım edebiliriz.”
Huli başını salladı ve Sisi’ye teşekkür etti:
“Haklısın, Sisi. Ben karada çok iyi yürüyebilirim, sen de suda çok iyi yüzebilirsin. Farklı olmamız, birbirimizi daha güçlü yapıyor. Sen bana denizi öğrettin, şimdi sıra bende! Sana ormanın sırlarını göstereceğim.”
Dostluğun Başlangıcı
O günden sonra Huli ve Sisi çok iyi arkadaş oldular. Huli, her sabah Sisi’yi görmek için kıyıya geldi. Sisi ise ara sıra karaya çıkarak Huli’nin ormandaki hayatını keşfetmeye başladı.
Birbirlerinin dünyalarını öğrenirken, her iki kaplumbağa da farklılıkların ne kadar güzel olduğunu anladı. Huli, suyun keyfini çıkarırken Sisi de ormanın huzurunu keşfetti.
Ve böylece, Huli ile Sisi’nin dostluğu, farklı dünyaların nasıl bir araya gelebileceğini anlatan bir masala dönüştü.
1 Yorum
Pingback: Küçük Tırtıl Luna'nın Büyülü Dönüşümü - Masal Oku