Karabaş ve Diken’in Dostluğun Gücü Masalı: Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanar küçük bir ormanın derinliklerinde, dostluklarıyla ünlü olan iki arkadaş yaşarmış: Bir köpek ve bir kirpi. Köpeğin adı Karabaş, kirpinin adı ise Dikenmiş.
Karabaş, enerjik ve neşeli bir köpekmiş. Her sabah erkenden kalkar, ormanda koşar ve kuşlarla sohbet edermiş. Diken ise daha sakin ve düşünceli bir kirpiymiş. O, günlerini kitap okuyarak ve ormanın güzelliklerini izleyerek geçirirmiş. İkisi de birbirlerini çok sever ve saygı duyarlarmış.
Bir gün Karabaş, Diken’e ormanın derinliklerinde yeni keşfettiği bir yeri göstermek istemiş. “Diken, bugün harika bir yer keşfettim. Gel, sana göstereyim,” demiş. Diken de merakla kabul etmiş ve yola çıkmışlar.
Ormanın derinliklerine indikçe, yollar daralmış ve ağaçlar sıklaşmış. Ama bu, Karabaş ve Diken’i durdurmamış. Bir süre sonra, Karabaş’ın bahsettiği yere ulaşmışlar. Burası, büyük bir gölün kıyısında, çiçeklerle dolu bir açıklıkmış. Gölün suları, gökyüzünü yansıtıyormuş ve çiçekler renk cümbüşü yaratıyormuş.
Karabaş, “Burada birlikte oyun oynayabiliriz ve sen de kitaplarını okuyabilirsin,” demiş. Diken, Karabaş’ın bu düşünceli tavrına çok sevinmiş. İkisi de gün boyu oyunlar oynamış, dinlenmiş ve birbirlerine hikayeler anlatmışlar.
Bir gün, ormanda büyük bir fırtına kopmuş. Rüzgar öyle şiddetliymiş ki ağaçlar eğilmiş ve yapraklar uçuşmuş. Karabaş ve Diken, fırtınadan korunmak için büyük bir ağacın kovuğuna sığınmışlar. Fırtına dinene kadar orada kalmışlar ve birbirlerine destek olmuşlar. Fırtına sonrası ormanı temizlemek için birlikte çalışmışlar.
Ormanın hayvanları, bu iki dostun arasındaki bağı ve işbirliğini görünce çok etkilenmiş. Karabaş ve Diken, sadece dostluklarıyla değil, aynı zamanda ormandaki hayvanlara yardımlarıyla da tanınır olmuşlar. Herkes, onların yardımseverliğinden ve birlikte çalışmanın gücünden ilham almış.
Günlerden bir gün, ormanda büyük bir şenlik düzenlenmiş. Karabaş ve Diken, tüm dostlarıyla birlikte bu şenliğe katılmışlar. Şenlikte, dostlukları sayesinde birçok ödül kazanmışlar ve onurlandırılmışlar. En büyük ödül ise ormanın lideri olan Bilge Baykuş tarafından verilmiş. Bilge Baykuş, “Karabaş ve Diken, dostluğun ve işbirliğinin en güzel örneklerindendir. Onların bu değerli dostluğu, hepimize örnek olsun,” demiş.
Şenlik bitiminde, Karabaş ve Diken göl kenarına dönmüşler. Ay gökyüzünde parlıyormuş ve yıldızlar göz kırpıyormuş. Diken, “Karabaş, seninle arkadaş olduğum için çok mutluyum,” demiş. Karabaş da gülümseyerek, “Ben de öyle, Diken. Sen benim en iyi dostumsun,” demiş.
Bir sabah, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte Karabaş, Diken’in kapısını çalmış. “Diken, duydun mu? Ormanın derinliklerinde kayıp bir define olduğundan bahsediliyor. Hadi, onu birlikte bulalım!” demiş. Diken, merakla kabul etmiş ve ikili yola çıkmışlar.
Karabaş ve Diken, yanlarına bir harita, biraz yiyecek ve su alarak ormanın derinliklerine doğru yürümeye başlamışlar. Haritada, defineye giden yolun ipuçları bulunuyormuş. İlk ipucu, büyük ve yaşlı bir meşe ağacının altındaki gizli bir taşı işaret ediyormuş.
Bir süre yürüdükten sonra, sonunda yaşlı meşe ağacını bulmuşlar. Karabaş, heyecanla ağacın etrafında dolanmış ve gizli taşı aramış. Diken de dikkatlice çevreyi incelemiş. Birlikte taşı bulduklarında, altındaki küçük bir kutuyu çıkarmışlar. Kutunun içinde, defineye giden yolun ikinci ipucunu bulmuşlar: “Güneşin battığı yerdeki büyük kayanın ardında.”
İkili, güneşin batacağı yöne doğru yürümeye devam etmiş. Yolda, birlikte şarkılar söylemişler, oyunlar oynamışlar ve birbirlerine hikayeler anlatmışlar. Akşamüstü, büyük bir kaya bulmuşlar. Güneş, kayanın ardında batarken, Karabaş ve Diken kayayı incelemeye başlamış. Kayanın arkasında, küçük bir mağara girişine rastlamışlar.
Mağaraya girdiklerinde, içerisi karanlık ve serinmiş. Diken, yanındaki küçük feneri yakmış ve yolu aydınlatmış. Mağaranın içinde ilerlerken, duvarlarda eski zamanlardan kalma çizimler ve yazılar görmüşler. Bir köşede, defineye giden son ipucunu bulmuşlar: “Mağaranın en derin noktasında, dostlukla açılacak bir kapı.”
Karabaş ve Diken, mağaranın derinliklerine doğru ilerlemeye devam etmişler. En sonunda, büyük bir kapıya ulaşmışlar. Kapının üzerinde, “Sadece gerçek dostluk bu kapıyı açabilir” yazıyormuş. İkili, ellerini birleştirip kapıyı itmişler. Kapı, yavaşça açılmış ve içeride parlak bir ışık belirmiş.
Işığın kaynağı, büyük bir sandığın içindeki altın ve mücevherlermiş. Ancak, define sandığından daha değerli bir şey bulmuşlar: “Dostluk Mührü” adı verilen, parıldayan bir taş. Bu taş, dostluklarının gücünü simgeliyormuş.
Karabaş ve Diken, defineyi bulmanın sevincini yaşarken, asıl hazinenin dostlukları olduğunu anlamışlar. Sandıktaki altın ve mücevherleri, ormandaki tüm dostlarıyla paylaşmaya karar vermişler. Herkes, bu cömertlikleri ve dostlukları için Karabaş ve Diken’e minnettar kalmış.
Define macerası, ormandaki hayvanlara, dostluğun ve birlikte çalışmanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha göstermiş. Karabaş ve Diken, yeni maceralar için hazır olarak, mutlu ve dostça yaşamaya devam etmişler. Ve Karabaş ve Diken’in Dostluğun Gücü masalımız burada bitmiş.
Karabaş ve Diken’in Dostluğun Gücü masalına benzeyen “Pandi ve Gigi’nin Maceraları Masalını” okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Yorum yok! İlk siz olun.