Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlardan da öte bir gelecekte, dünya adeta tanınmaz hale gelmiş. Bir zamanlar gürül gürül akan nehirler, yeryüzünü kucaklayan masmavi denizler varmış. Ancak zamanla, suyun sihri kaybolmuş. Bir damla su, altından bile değerli olmuş. Toprak çatlamış, ağaçlar boyunlarını bükmüş, nehirler sessizliğe gömülmüş. Dünya, susuzluğun gölgesinde sessizce ağlarmış.
Bu kurak dünyada, Arda adında meraklı mı meraklı bir çocuk yaşarmış. Arda, her sabah güneşin ilk ışıklarıyla birlikte dedesinin elinden tutar, kasabanın su istasyonuna doğru yola çıkarmış. Su istasyonu, tüm kasabanın toplandığı bir yer olmuş; çünkü burada her aileye, yalnızca gün boyunca yetecek kadar su verilirmiş.
Arda, dedesiyle su kuyruğunda beklerken hep içini kemiren sorularla dolup taşarmış. “Dede,” dermiş, gözlerindeki merakla, “Neden bu kadar az su alıyoruz? Eskiden su dolup taşmaz mıydı, nehirler coşup akmaz mıydı?”
Dedesinin yüzünde derin bir hüzün belirmiş, Arda’nın saçlarını okşayarak, “Ah, evet yavrum,” demiş. “Çok ama çok uzun zaman önce, su her yerde bol bol akarmış. Ama insanlar suyun kıymetini bilmemişler. Onu israf etmişler, boşa harcamışlar. Şimdi ise, su o kadar azaldı ki, her damla kıymetli hale geldi.”
Arda, dedesinin anlattıklarını duyunca kalbinde büyük bir hüzün hissetmiş. “Nasıl olur da suyu bu kadar hoyratça kullanmışlar?” diye düşünmüş. Bu soruların cevabını bulmak için ertesi gün okuldan çıkar çıkmaz, adımlarını büyük kütüphaneye yöneltmiş. Kütüphane, eski zamanların sırlarını saklayan tozlu raflarla doluymuş.
Arda, raflar arasında dolaşırken bir kitap dikkatini çekmiş. Kitabın sayfalarını çevirirken, bir zamanlar insanların suyu nasıl bol bulduklarını ve düşünmeden nasıl israf ettiklerini öğrenmiş.
Eski zamanlarda, insanlar bahçelerini saatlerce sulayıp, muslukları açık bırakıp dişlerini fırçalarken suyun akmasına izin verirlermiş. Hatta sadece eğlenmek için bile suyu harcamaktan çekinmezlermiş. Oysa kimse, bir gün suyun tükenebileceğini, nehirlerin kuruyabileceğini, göllerin yok olabileceğini düşünmemiş.
Arda, kütüphanede okuduklarından öylesine etkilenmiş ki, kalbinde bir hüzün ve pişmanlık hissi belirmiş. “Keşke insanlar o zamanlar suyun kıymetini bilseydi, keşke her damlayı korumayı öğrenseydi,” diye içinden geçirmiş. Bu düşüncelerle dolu olarak, adımlarını yavaşça eve doğru yöneltmiş.
Eve vardığında, dedesi onu her zamanki gibi güler yüzle karşılamış. Arda, dedesine sarılarak, “Dede,” demiş, “Bugün kütüphanede eski kitapları karıştırdım. İnsanların geçmişte suyu nasıl harcadığını, hiç düşünmeden nasıl israf ettiklerini öğrendim. Bu yüzden şimdi su bu kadar azalmış, değil mi?”
Dedesinin gözleri dolmuş, torununun merakını ve öğrenme isteğini görünce ona şefkatle bakmış. “Evet, yavrum,” demiş, “Maalesef geçmişte insanlar suyun tükenmez olduğunu sanmışlar, ama yanılmışlar. Şimdi ise her damla suyu, altın değerinde görüyoruz.”
Arda’nın bu konudaki derin merakı, dedesinin de kalbine dokunmuş. “Gel,” demiş dedesi, “Sana geçmişten bir hikaye daha anlatayım. Bu hikaye, suyun kıymetini daha da iyi anlamana yardımcı olacak.”
“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, suyun her yerde bolca bulunduğu güzel bir köy varmış. Bu köyde yaşayan insanlar, suyun kıymetini bilmez, onu sanki hiç tükenmeyecekmiş gibi kullanırlarmış. Sabahları uyanır uyanmaz, bahçelerini saatlerce sulayıp, nehirde oyunlar oynarlarmış. Çocuklar, yazın sıcak günlerinde nehirlerde serinlerken suyu öylesine harcarlarmış ki, köydeki su kaynaklarının günün birinde kuruyabileceğini hiç düşünmezlermiş.
Bir gün, köyün yaşlı bilgesi, köy meydanına gelmiş ve insanları uyarmış: ‘Sevgili köylüler, su hep var sanıyorsunuz ama bir gün bu kaynaklar tükenebilir. Suyu israf etmek yerine, onu dikkatlice kullanmalısınız. Çünkü suyun olmadığı bir dünya, yeşilliğini ve güzelliğini kaybeder.’
Ama köylüler bu sözlere kulak asmamışlar, bilgenin söylediklerini ciddiye almamışlar. Suyu israf etmeye devam etmişler. Yıllar geçmiş, nehirler yavaş yavaş kurumaya başlamış. Köydeki ağaçlar solmuş, tarlalar susuzluktan çatlamış. Çocuklar artık nehirde oynayamıyor, bahçeler kuraklıktan kavruluyormuş.
Sonunda köylüler, yaşlı bilgenin ne kadar haklı olduğunu anlamışlar. Ancak iş işten geçmiş, köylerinin suyu neredeyse tamamen tükenmiş. O günden sonra köylüler, suyun kıymetini anlamışlar ve ellerinde kalan son damlayı bile dikkatle kullanmaya başlamışlar. Ancak ne yazık ki, bu hatalarını telafi edebilecek kadar su kalmamış.
Bilge, köyün meydanında son bir kez daha toplanmış ve köylülere demiş ki: ‘Suyun kıymetini bilmediniz, ama bundan sonra onu dikkatlice kullanmayı öğrenmelisiniz. Belki bir gün, yeniden suyu bol bir köye dönüşebiliriz.’
Dedesi, hikayeyi bitirince Arda’ya dönmüş ve şefkatle gülümsemiş: “İşte bu hikaye, bize suyun ne kadar değerli olduğunu ve onu korumanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatır. Geçmişte yapılan hatalar yüzünden suyumuz azaldı, ama biz bu hatalardan ders almalı ve suyumuzu korumalıyız.”
Arda, dedesinin anlattıklarını dikkatle dinlemiş ve o günden sonra suyun ne kadar kıymetli olduğunu asla unutmamış.
Günlerden bir gün, Arda’nın yaşadığı kasabaya çok uzak diyarlardan bir bilim insanı gelmiş. Onun adı, bütün dünyada büyük bir umut olarak anılırmış çünkü herkes onun, suyun neredeyse tükendiği bu dünyaya bir çare bulabileceğine inanırmış.
Bu bilge bilim insanı, kasabaya gelir gelmez, kasabanın ileri gelenlerini toplamak için bir çağrı yapmış. Onlara, deniz suyunu içme suyuna dönüştürebilecek bir makine üzerinde çalıştığını anlatmış. “Bu makine, denizlerin tuzlu sularını tatlı ve içilebilir suya çevirebilir,” demiş. Fakat bir sorun varmış; makinenin çalışabilmesi için çok ama çok fazla enerji gerekiyormuş ve bu da kasabanın elindeki imkanları fazlasıyla zorluyormuş.
Bilim insanı, kasabanın ileri gelenlerine dönerek, “Bu makinenin daha az enerjiyle çalışmasını sağlayacak bir çözüm bulmak zorundayız. Ancak hep birlikte çalışırsak, bu sorunu çözebiliriz,” demiş. Kasabanın halkı, bu haberle büyük bir heyecan ve umutla dolmuş. Herkes, suyu yeniden bol bol kullanabilme hayali kurmuş.
Bu haber, kısa sürede kasabanın her köşesine yayılmış. Arda da bu haberi duyunca kalbi yerinden fırlayacakmış gibi heyecanlanmış. Su kıtlığıyla ilgili öğrendikleri, onu derinden etkilemişti ve bu yüzden bu büyük bilgeye yardım etmeyi çok istemiş. Hiç vakit kaybetmeden bilim insanının yanına gitmiş ve “Size nasıl yardımcı olabilirim?” diye sormuş.
Bilim insanı, Arda’nın gözlerindeki ışığı ve merakı görünce gülümsemiş. “Senin gibi zeki ve meraklı bir çocuğun yardımı, benim için büyük bir destek olur,” demiş.
Arda, bilim insanının sözlerinden öyle etkilenmiş ki, içinde büyük bir kararlılık doğmuş. “Bu dünyada suyu yeniden bol bulmak için elimden gelen her şeyi yapmalıyım,” diye düşünmüş ve bilim insanına yardım etmeye karar vermiş. Günler, haftalar, aylar boyunca durup dinlenmeden çalışmışlar. Arda, bazen geceleri gökyüzündeki yıldızlara bakar, “Bir gün bu çabalarımız meyvesini verecek,” diye içinden geçirirmiş.
Nihayet, uzun uğraşlar sonucunda deniz suyunu tatlı ve içilebilir hale getiren o muhteşem makineyi icat etmişler. Makine, denizin tuzlu sularını alır, büyülü bir şekilde tatlı suya dönüştürürmüş.
Kasaba halkı, bu mucizevi makine sayesinde suya yeniden kavuşmuş. Su şelaleleri gibi akmasa da, artık her damla daha bol ve daha değerli hale gelmiş.
Ama Arda, suya kavuşmanın mutluluğu içinde bile, halkına önemli bir gerçeği hatırlatmayı unutmamış: “Unutmayın,” dermiş, “Bu suyun kıymetini bilmeliyiz. Geçmişte yapılan hataları bir daha tekrarlamamalıyız. Suyumuzun her damlası, geleceğimizdir.”
Yıllar geçmiş, su kıtlığı yavaş yavaş sona ermiş. İnsanlar, yeniden yeşillenen tarlalarda çalışır, coşkuyla akan suyun sesini dinler olmuş. Fakat artık herkes, suyun ne kadar değerli olduğunu çok iyi biliyormuş. Arda’nın sözleri kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılmış.
Arda, büyüdüğünde kasabasında bir bilge olarak tanınmış. Onun hikayesi, çocuklara anlatılan en güzel masalların başında gelirmiş. Her akşam, çocuklar yatağa gitmeden önce Arda’nın suyun değerini anlatan hikayelerini dinler, suyu dikkatlice kullanmaları gerektiğini öğrenirmiş. Kasaba halkı, her su içtiğinde ya da bir damla suyu bile israf etmeden kullandığında, Arda’nın öğütlerini hatırlarmış.
Ve işte böylece, suyun kıymetini bilen ve onu koruyan bir nesil yetişmiş. Dünya, yeniden suyun bol olduğu güzel günlere dönmüş. Ancak Kayıp Suların Peşinde masalı sayesinde insanlar, suyun kıymetini hiçbir zaman unutmamış. Onlar için her damla su, bir hazineymiş ve bu hazineyi korumak için ellerinden geleni yapmışlar.
Kayıp Suların Peşinde masalına benzeyen uyku masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz. Sesli masallar için ise youtube kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.