Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarların birinde, küçük bir köyde Canan adında hayal gücü çok geniş bir kadın yaşarmış. Canan, yıllardır çocuklar için masallar yazarmış ve yazdığı her masal, köydeki ve çevredeki çocuklar tarafından çok sevilirmiş. Onun masallarında ejderhalar dans eder, yıldızlar konuşur, ağaçlar sırlarını fısıldarmış.
Bir sabah, güneş daha doğmadan Canan uyanmış. Evi, kitaplarla dolu küçük ama sıcacık bir kulübeymiş. O sabah farklı bir şey hissetmiş. Bugün yazacağı masalın diğerlerinden çok daha özel olacağını düşünmüş. Çayını demlemiş, pencerenin önündeki masasına oturmuş ve kalemini eline almış.
“Bugün hangi masalı yazsam?” diye kendi kendine sormuş. Derken, pencerenin hemen dışında bir ses duymuş. Küçük bir serçe, pencerenin pervazına konmuş ve neşeyle cıvıldıyormuş. Canan gülümseyerek kuşa bakmış ve “Belki de bu sabah senin hikayeni yazmalıyım!” demiş.
Serçenin hikayesini düşünürken, köyün çocuklarından biri, Zeynep, Canan’ın kapısını çalmış. Zeynep elinde bir oyuncak tavşan tutuyormuş ve heyecanla “Canan abla, bugün hikayende benim tavşanım da olabilir mi?” diye sormuş. Canan, Zeynep’in parlak gözlerine bakıp, “Neden olmasın?” demiş.
Masasına geri dönüp kalemiyle kâğıdına eğilmiş. “Bir varmış, bir yokmuş…” diye başlamış. Hikaye, küçük bir serçe ile cesur bir oyuncak tavşanın dostluğunu anlatıyormuş. Serçe, uzak diyarlardan bir sır getirmiş ve bu sır, tavşanın kayıp ailesini bulmasıyla ilgiliymiş.
Yazmaya ara verdiğinde, kapı tekrar çalmış. Bu kez köyün en yaşlısı, Emine teyze, elinde sıcak bir tabak börekle gelmiş. “Canan kızım, seni sabah erkenden çalışırken gördüm, karnın acıkmıştır diye düşündüm,” demiş. Canan, böreklerin kokusuyla mest olmuş ve bir fincan çay eşliğinde Emine teyzenin getirdiği börekleri yemiş. Börekler o kadar lezzetliymiş ki, Canan masalına yeni bir karakter eklemeye karar vermiş: Börek yapan bir peri!
Hikaye yazıldıkça daha da ilginçleşmiş. Serçe ve tavşan, perinin börek fırınında bir ipucu bulmuşlar ve bu ipucu onları büyülü bir ormana götürmüş. Ormanda konuşan ağaçlar ve dans eden yapraklar varmış. Canan, her kelimesini yazarken heyecanla gülümsemiş. Kalemi, kâğıt üzerinde adeta sihirli bir değnek gibi dans ediyormuş.
Öğle vakti olmuş, ama Canan farkında bile değilmiş. Kapı bir kez daha çalmış. Bu kez köyün tüm çocukları kapının önünde toplanmış. Hepsi merakla, “Yeni masalını bitirdin mi Canan abla?” diye sormuşlar. Canan, gülerek “Henüz değil, ama biraz sabredin, bu masal hepinizin çok hoşuna gidecek!” demiş.
Canan çocukları bahçesine almış ve hep birlikte kocaman bir ağacın altında oturmuşlar. Çocuklar, Canan’ın yazarken nasıl ilham bulduğunu ve bir hikayeyi nasıl bitirdiğini öğrenmek istemişler. Canan, “Bir hikaye yazarken, önce hayal ederim. Her detayını gözümde canlandırırım. Hikaye bittiğinde, aslında o dünyada yaşamış gibi hissederim,” demiş.
Gün batımına doğru Canan, masalını tamamlamış. Serçe ve tavşan, büyülü ormanda kayıp aileyi bulmuş ve hepsi sonsuza dek mutlu yaşamışlar. Çocuklar masalı dinlerken gözleri parlamış, her bir detayını büyük bir hayranlıkla dinlemişler. Hatta bazıları, masal biter bitmez, kendi serçe ve tavşan hikayelerini uydurmaya başlamış.
O gece, Canan yatağına uzanmış ve yazdığı masalı düşünmüş. “Bugün yine çok güzel bir hikaye doğdu,” demiş kendi kendine. Dışarıda, pencerenin pervazında bir serçe oturuyormuş. Belki de o serçe, Canan’ın yazdığı masalın kahramanıymış.
İşte Canan’ın bir günü böyle geçmiş. Ve bu masalı dinleyen her çocuk, kendi hayal dünyasında birer Canan olmuş, kendi hikayelerini yazmaya başlamış. Masal Yazarının Bir Günü burada biterken Canan’ın masalları sayesinde, köyün her köşesi bir hayal dünyasına dönüşmüş.
Masal Yazarının Bir Günü’ne benzeyen masallar okumak için instagram sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.