Ormandaki Dört Yakın Dost Masalı: Bir varmış bir yokmuş, derin ve sakin bir ormanda birbirinden farklı ama çok samimi dört dost yaşarmış. Bu dört dost; Zeytin adında bir zürafa, Mavi adında bir fil, Topaz adında bir kaplan ve Pıtırcık adında bir maymunmuş.
Zeytin, ormanın en uzun ağaçlarının bile tepesine ulaşabilen uzun bacakları ve nazik kalbiyle tanınırmış. Mavi, büyük ve güçlü olmasına rağmen, en yumuşak kalpli ve en düşünceli filmiş. Topaz’ın turuncu ve siyah çizgili tüyleri, güneş ışığında parıldar ve ormanın en hızlı koşucusuymuş. Pıtırcık ise, her zaman şakalar yaparak dostlarını güldüren, neşeli ve yaramaz bir maymunmuş.
Bir gün, ormanın derinliklerinde, hiç kimsenin bilmediği gizemli bir mağara keşfetmişler. Mağaranın içi, renkli kristallerle doluymuş ve her bir kristal farklı bir renkte ışık saçıyormuş. Dostlar, bu güzellik karşısında büyülenmişler ve mağarayı keşfetmeye karar vermişler.
Ancak mağarada ilerledikçe, bir problemle karşılaşmışlar. Mağaranın sonunda, bir yavru geyik sıkışmış ve korkudan titriyormuş. Dostlar hemen harekete geçmişler ve birlikte çalışarak yavru geyiği kurtarmışlar. Zeytin uzun boyunu kullanarak yavruya ulaşmış, Mavi güçlü sırtıyla onu yukarı kaldırmış, Topaz hızıyla yardım getirmiş ve Pıtırcık da yavruyu sakinleştirmek için şarkılar söylemiş.
Yavru geyik kurtulduğunda, dostlarımızın yüzünde büyük bir mutluluk ifadesi belirmiş. O gün, dostlarımız birlikte çalışmanın ve birbirlerine destek olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamışlar.
Ormandaki diğer hayvanlar da bu kahramanlık hikayesini duymuş ve dostlarımızı kutlamak için büyük bir kutlama düzenlemişler. Kutlamada, ormanın her köşesinden hayvanlar gelmiş ve dostlarımızın cesaretini ve birlikteliklerini övmüşler. Ve böylece, Zeytin, Mavi, Topaz ve Pıtırcık, ormanın en iyi dostları olarak anılmaya başlanmış. Onların dostluğu, ormanın her yerinde efsaneleşmiş ve tüm hayvanlar arasında paylaşılmış.
Bir başka gün, Zeytin, Mavi, Topaz ve Pıtırcık, güzel bir yaz sabahında ormanda dolaşırlarken, gökyüzünde rengarenk bir gökkuşağı belirmiş. Gökkuşağı o kadar parlak ve büyüleyiciymiş ki, dostlarımız ona doğru gitmeye karar vermişler.
Zeytin, “Bu gökkuşağı çok farklı görünüyor, belki sonunda bir sürpriz buluruz,” demiş. Diğerleri de bu fikre katılmış ve gökkuşağının peşine düşmüşler. Gökkuşağı onları, ormanın en derin ve en gizemli bölgesine götürmüş. Orada, büyük bir şelale bulmuşlar. Şelalenin suyu, gökkuşağının renklerine bürünmüş ve her yere renkli damlalar saçıyormuş.
Şelalenin hemen yanında, eski bir harita bulmuşlar. Haritada, şelalenin ardında saklı bir gizemli hazineye işaret ediliyormuş. Dostlarımız, bu hazineyi bulmak için hemen plan yapmaya başlamışlar.
Pıtırcık, “Ben hızlıca şelalenin ardına geçebilirim,” demiş ve hızlıca suyun altından geçerek şelalenin ardındaki mağaraya ulaşmış. Mağaranın içinde, duvarlarda parlayan kristaller varmış. Kristaller, odanın tam ortasında duran büyük bir taş sandığın üzerine ışık saçıyormuş.
Pıtırcık, “Burada bir sandık buldum! Ama çok ağır, yardıma ihtiyacım var,” diye seslenmiş. Zeytin, uzun boyunu ve güçlü bacaklarını kullanarak şelaleyi geçip mağaraya girmiş. Mavi ve Topaz da onu takip etmişler.
Birlikte sandığı açmaya çalışmışlar ama sandık çok sıkı kapalıymış. Topaz, güçlü pençeleriyle kilidi kırmış. Sandığın içinde, renkli taşlar ve parlayan mücevherler varmış. Ama en değerli şey, sandığın en altında duran küçük bir kutuymuş. Kutunun içinde, her biri farklı renkte parlayan dört tane taş varmış. Bu taşlar, dostluğun ve birlikteliğin simgesiymiş.
Altın Kanat, gökyüzünden onları izliyormuş ve birdenbire şelalenin üzerine inmiş. “Bu taşlar, gerçek dostluğun ve sevginin sembolüdür. Onları yanınızda taşıyın ve birbirinize olan bağlılığınızı asla unutmayın,” demiş.
Dostlarımız, bu değerli taşları almış ve her biri bir taş seçmiş. Zeytin, yeşil taşı; Mavi, mavi taşı; Topaz, turuncu taşı; Pıtırcık ise kırmızı taşı almış. Taşlar, onlara her zaman birlikte olduklarında daha güçlü olduklarını hatırlatacakmış.
O günden sonra, Zeytin, Mavi, Topaz ve Pıtırcık, her yeni macerada bu taşları yanlarında taşıyarak birbirlerine olan dostluklarını ve sevgilerini pekiştirmişler. Ormandaki tüm hayvanlar, onların bu değerli hazinesini duymuş ve dostlarımızın hikayesi bir kez daha efsaneleşmiş.
Bir gün, erkenden, güneş henüz doğarken, dostlarımız yeni bir gün için heyecanla uyanmışlar. O gün, ormanın derinliklerinde başka bir keşif yapmaya karar vermişler. Zeytin, “Bugün farklı bir macera yaşamak istiyorum,” demiş. Mavi, Topaz ve Pıtırcık da ona katılmışlar ve birlikte ormanın hiç gitmedikleri bir kısmına doğru yola çıkmışlar.
Bir süre sonra, yoğun ağaçların arasında, parlak kırmızı ve sarı çiçeklerle dolu bir açıklık bulmuşlar. Çiçeklerin arasında, gizemli bir taş yol uzanıyormuş. Bu yolun nereye gittiğini merak eden dostlarımız, hemen yola koyulmuşlar. Yol, onları ormanın en uzak köşesine, gizemli bir gölün kenarına götürmüş. Gölün suyu, kristal kadar berrakmış ve içinde rengarenk balıklar yüzüyormuş.
Gölün tam ortasında ise, küçük bir ada varmış. Adanın üzerinde, altın rengi tüyleri olan bir kuş şarkı söylüyormuş. Bu kuşun sesi o kadar güzelmiş ki, dostlarımız büyülenmiş gibi onu dinlemişler. Kuş, dostlarımızı fark edince, “Hoş geldiniz, sevgili dostlar. Ben Altın Kanat. Buraya kadar gelmek cesaret ister. Size bir sır vermek istiyorum,” demiş.
Altın Kanat, gölün altında saklı bir hazine olduğunu ve bu hazineyi sadece gerçek dostluğa sahip olanların bulabileceğini anlatmış. Zeytin, Mavi, Topaz ve Pıtırcık, bu macerayı hemen kabul etmişler ve gölün altındaki hazineyi bulmak için plan yapmışlar.
Pıtırcık, “Ben dalıp hazinenin yerini bulabilirim,” demiş ve neşeyle suya atlamış. Suyun altında parlayan bir ışık görmüş ve hızla oraya doğru yüzmüş. Işığın kaynağına ulaştığında, altın bir sandık bulmuş. Sandığı yukarı çıkarmak için Mavi’nin yardımına ihtiyaç duymuş.
Mavi, güçlü hortumunu suya uzatmış ve sandığı yukarı çekmiş. Topaz, sandığın kilidini açmak için hızla etraftan dal parçaları toplamış. Zeytin ise uzun boyunu kullanarak dostlarına daha iyi bir görüş sağlamış. Sonunda sandığı açtıklarında, içinden çıkan şey altın ya da mücevher değil, dostluğun değerini anlatan eski bir kitapmış. Kitapta, gerçek hazineyi bulduklarını anlatan bilgece sözler yazılıymış: “Gerçek hazine, dostluk ve sevgidir. Birlikte olduğunuz sürece, en büyük hazineye sahipsiniz.”
Altın Kanat, “Sizler gerçek dostluğun ne demek olduğunu gösterdiniz. Bu kitap, dostluğunuzun gücünü simgeliyor,” demiş. Dostlarımız, bu değerli mesajı alıp geri dönerken, birbirlerine olan sevgileri ve bağlılıkları daha da güçlenmiş. O gün, ormandaki tüm hayvanlar bu hikayeyi duymuş ve dostlarımızın hikayesi bir kez daha efsaneleşmiş.
Ve böylece, Zeytin, Mavi, Topaz ve Pıtırcık, yeni bir macera daha yaşamışlar ve dostluklarının ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anlamışlar. Ormandaki Dört Yakın Dost Masalı sonsuza dek sürmüş.
Ormandaki Dört Yakın Dost Masalı gibi 1 yaş masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
1 Yorum
Pingback: Bir Zamanlar Minik Bir Köyde Masalı - Masal Oku