Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar Uğur adında meraklı, neşeli bir çocuk varmış. Uğur, büyük bir şehirde ailesiyle birlikte yaşarmış. Her sabah erkenden kalkar, okuluna gider, sokaklarda arabaların sesini duyar ve parkta arkadaşlarıyla oynarmış.
Şehirdeki hayat çok hızlı ve gürültülüymüş. Herkes bir yerlere koşturur, binalar çok büyük olurmuş. Uğur da bu hayata alışmış ama bazen daha sakin bir yerde olmak istermiş.
Köy Düğünü Heyecanı
Bir gün annesi ona güzel bir haber vermiş: “Uğur, bugün köye gidiyoruz! Üstelik, köyde büyük bir düğün olacak!” demiş. Uğur, köy hayatını hiç bilmezmiş, ama köy düğünü ona çok heyecan verici gelmiş.
Uğur’un içi kıpır kıpır olmuş. Şehirde hep büyük düğün salonlarına gider, parlak ışıklar, gürültülü müzikler ve süslü kıyafetlerle dolu düğünler görürmüş. İlk defa köyde bir düğün görecek olmak onu hem heyecanlandırmış hem de meraklandırmış.
Nihayet yolculuk vakti gelmiş. Uğur arabada otururken dışarıya bakmış ve kocaman ağaçlar, yemyeşil tarlalar ona göz kırpıyormuş. “Acaba köyde neler var?” diye kendi kendine düşünmüş. Şehre hiç benzemeyen bir yer olduğunu anlamış. Arabadan indiklerinde mis gibi toprak kokusu, çiçeklerin renkleri, kuşların cıvıltıları Uğur’u sarmış.
Köyde herkesin yüzünde bir gülümseme varmış. O gün, köyde büyük bir düğün olacakmış ve herkes çok heyecanlıymış. Uğur, köy meydanındaki telaşı görünce hemen sormuş, “Ne oluyor burada? Neden herkes bu kadar heyecanlı?” Annesi gülümsemiş, “Bu akşam köyde düğün var Uğur. İlk defa köy düğününü göreceksin!”
Uğur’un gözleri parlamış. O ana kadar düğün deyince aklına hep şehirdeki salonlar, parlak ışıklar ve yüksek müzikler gelirmiş. Ama köyde bambaşka bir hava varmış. Meydanın ortasında uzun masalar kurulmuş, herkes bir şeyler hazırlıyormuş. Kadınlar yemek yapıyor, erkekler de düğün alanını süslüyormuş. Uğur etrafına bakarken, insanların bu kadar birlikte çalışmasına hayran kalmış. “Bu çok eğlenceli görünüyor,” demiş kendi kendine.
Akşam olunca, düğün başlamış. Davul ve zurna sesleri her yeri kaplamış. Uğur, davulun güçlü sesi ile sanki kalbinin atışı bile değişmiş. “Bu ses çok gürültülü ama bir yandan da eğlenceli!” diye düşünmüş. İnsanlar meydanda toplanmış ve oynamaya başlamışlar.
Uğur önce biraz çekinmiş, çünkü şehirdeki düğünlerde böyle danslar görmemiş. Ama dedesi elini tutmuş ve onu meydanın ortasına götürmüş. “Haydi Uğur, bizde böyle oynanır,” demiş gülümseyerek. Uğur ilk başta ne yapacağını bilememiş ama dedesi ona öğretmeye başlamış. Bir adım sağa, bir adım sola… Uğur biraz zorlanmış ama bir süre sonra eğlenmeye başlamış. Oynamak ona çok keyifli gelmiş.
O sırada, düğün alanında bir hareketlilik olmuş. Gelin alayı başlamış! Atların üstünde süslü kıyafetlerle gençler gelini almak için yola çıkmışlar. Uğur, atları görünce heyecanla yerinde zıplamış. Gelin, bembeyaz bir atın üstünde köye geri dönmüş. Başında kırmızı bir örtü varmış ve herkes onu alkışlarla karşılamış. Uğur bu görüntüye hayran kalmış. “Şehirde böyle şeyler olmaz,” diye mırıldanmış.
Düğün ilerledikçe Uğur bir başka adetle daha tanışmış: Takı töreni. Herkes sıraya girmiş ve gelinle damada altın takmaya başlamış. Uğur bu durumu çok ilginç bulmuş. “Neden herkes altın takıyor?” diye sormuş annesine. Annesi, “Bu bir gelenek Uğur. Takı takmak, onların mutluluğunu paylaşmak demektir,” demiş. Uğur bunu duyunca, bu geleneği çok güzel bulmuş. İnsanların birbirine destek olması ona sıcak ve hoş gelmiş.
Gece boyunca Uğur oyunlar oynamış, dans etmiş ve yeni arkadaşlar edinmiş. Köyün çocuklarıyla tanışmış, onlarla birlikte koşup zıplamış. Hepsi Uğur’a köyün eğlencelerini anlatmışlar. Uğur, şehirde yaşadığı hayatla köydeki bu samimi ortamı karşılaştırmış ve buranın ne kadar farklı ama güzel olduğunu anlamış. Burada herkes birbirini tanıyormuş ve herkes birbirine yardım ediyormuş. Uğur, “Şehirde böyle bir yakınlık yok,” diye düşünmüş.
Düğünün sonunda herkes halay çekmeye başlamış. Uğur, halayı daha önce sadece televizyonda görmüş ama hiç oynamamış. Dedesi yine elini tutmuş ve ona halay çekmeyi öğretmiş. Uğur ilk başta adımları karıştırsa da, bir süre sonra herkesle birlikte halaya katılmayı başarmış. Halay çekmenin ne kadar eğlenceli olduğunu fark etmiş.
Gece sona erdiğinde Uğur çok yorgun ama bir o kadar da mutluymuş. Köy düğünündeki her şey ona çok farklı ama çok güzel gelmiş. İnsanların birbirine bağlı olması, birlikte eğlenmesi, eski gelenekleri yaşatmaları Uğur’un içini ısıtmış. Yatağına yattığında annesine, “Anne, köy düğünleri şehirdekilere hiç benzemiyor. Ama buradaki adetler o kadar güzel ve samimi ki! Bir dahaki sefere tekrar köy düğününe gelmek istiyorum,” demiş.
Annesi, Uğur’u saçından okşayarak, “Evet oğlum, köy düğünleri bizim kültürümüzün bir parçası. Sen de bu güzel gelenekleri yaşadığın için çok şanslısın,” demiş. Uğur gözlerini kapatırken köyde yaşadığı her anı bir film gibi gözlerinin önünden geçirmiş. Davulun sesi, gelinin kırmızı örtüsü, halay çeken insanlar… Hepsi birer güzel hatıra olmuş.
Renkli Köy Düğünü masalı burada biterken, Uğur bir dahaki köy düğününe katılacağı günü sabırsızlıkla beklemiş. Ve o tatlı uykuya dalarken, yüzünde kocaman bir gülümseme varmış.
Renkli Köy Düğünü Masalına benzeyen uyku masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.