Bir varmış, bir yokmuş… Küçük, sevimli bir kasabada Ahmet adında tatlı mı tatlı bir çocuk yaşarmış. Ahmet’in babası, kasabanın en ünlü tamircisiymiş. Küçük bir tamirhanede her türlü bozuk eşyayı tamir edermiş. Ahmet de babasına yardım etmeyi çok severmiş. Vidalara, somunlara bakıp onları tamir etmeye çalışmak Ahmet’in en büyük eğlencesiymiş.
Fakat Ahmet’in içinde bir arzu varmış. Her ne kadar tamirhanede çalışmayı sevse de, okulda okumayı ve yazmayı öğrenmek istiyormuş.
Her sabah arkadaşlarını okul çantalarıyla yola çıkarken gördüğünde içi pır pır edermiş. “Ben de okula gitsem, kitaplarım olsa, öğretmenim bana yeni şeyler öğretsin,” diye hayal kurarmış. Ancak o, babasıyla tamirhanede kalır, vidalar ve çekiçlerle çalışırmış. Ahmet bazen arkadaşlarını özler, “Acaba ben ne zaman okula başlayacağım?” diye düşünürmüş.
Bir gün Ahmet babasına sormuş: “Baba, ben de okula gidebilir miyim? Arkadaşlarım gibi ben de okumayı, yazmayı öğrenmek istiyorum. Hep tamirhanede çalışmak zorunda mıyım?”
Babası Ahmet’in gözlerinin içine bakmış ve hafifçe gülümsemiş. “Elbette, oğlum,” demiş. “Sen de okula başlayacaksın. Ama bil ki, okulda sadece oyunlar yok. Orada dersler var, ödevler var. Çalışmak gerekir.”
Ahmet büyük bir sevinçle babasına sarılmış. “Çalışırım baba, hem de çok çalışırım!” demiş.
Ve işte o büyük gün gelmiş. Ahmet’in annesi ona yepyeni bir kıyafet almış, babası da eski ama çok sevdiği bir okul çantası vermiş. Ahmet o çantayı gururla sırtına takmış ve heyecanla okula gitmek için yola çıkmış. Okul kapısına geldiğinde, kalbi heyecandan hızla atıyormuş. “Acaba öğretmenim nasıl biri? Arkadaşlarım beni sevecek mi?” diye merak etmiş.
Sınıfa girdiğinde, öğretmeni ona güler yüzle “Hoş geldin Ahmet!” demiş. “Seni sınıfımızda görmekten çok mutlu olduk.” Ahmet o anda biraz rahatlamış. Sırasına oturmuş ve etrafına bakmış. Diğer çocuklar da ona meraklı gözlerle bakıyormuş, ama Ahmet yavaş yavaş onların da çok arkadaş canlısı olduğunu anlamış.
İlk ders başladığında Ahmet çok heyecanlanmış. Öğretmeni tahtaya bir harf yazmış ve herkesin bu harfi defterlerine yazmasını istemiş. Ahmet, babasının tamirhanede ona öğrettiği disiplinle, dikkatle harfi yazmaya başlamış. Harfler ona çok ilginç gelmiş. Tıpkı tamirhanedeki vidalar gibi, her biri yerli yerine oturuyormuş.
Ahmet okulda her geçen gün daha çok şey öğrenmiş. Türkçe derslerinde hikayeler yazmış, matematik derslerinde problemler çözmüş. Tamirhanede öğrendiği pratik düşünme yeteneği okulda da çok işine yaramış.
Bir gün, matematik dersinde öğretmeni tahtaya zor bir problem yazmış. Ahmet, problemi görünce biraz zorlanmış, ama hemen tamirhanede öğrendiği gibi adım adım düşünmeye başlamış. “Tıpkı bir bisikletin tekerleğini yerleştirir gibi,” diye düşünmüş. Ve sonunda problemi çözmüş!
Öğretmeni ona hayranlıkla bakmış ve “Aferin Ahmet, çok güzel düşündün,” demiş. Ahmet o an hem çok mutlu olmuş hem de daha fazla öğrenmek için içinde bir istek uyanmış.
Zamanla Ahmet, sınıfın en sevilen öğrencilerinden biri olmuş. Hem derslerinde başarılıymış hem de arkadaşlarına her zaman yardım edermiş. Arkadaşları bir şey yapamadığında Ahmet devreye girer, onlara elinden gelen yardımı yaparmış.
Başka bir gün, sınıftaki bir arkadaşının kalem kutusunun fermuarı bozulmuş. Ahmet hemen “Merak etme, bunu tamir edebilirim,” demiş. Arkadaşı ona minnetle bakmış. Ahmet, tamirhanedeki becerilerini okulda da kullanarak kendine büyük bir güven kazanmış.
Aylar geçmiş, öğretmenleri okulda en başarılı öğrenciyi seçip ödüllendireceğini söylemiş. Herkes çok heyecanlanmış. Ahmet de içten içe “Acaba ben olabilir miyim?” diye düşünmüş, ama pek emin olamamış. Tören günü geldiğinde, öğretmeni sahneye çıkmış ve “Bu ödül, hem derslerinde hem de arkadaşlarına olan yardımseverliğiyle Ahmet’e gidiyor,” demiş. Ahmet büyük bir şaşkınlıkla sahneye çıkmış ve ödülünü almış.
O gün, Ahmet’in yüzü mutluluktan parlıyormuş. Öğretmenine teşekkür etmiş ve madalyasını boynuna asmış. Hemen babasına göstermek için sabırsızlanmış. Koşarak tamirhaneye gitmiş ve babasına madalyasını göstermiş. Babası onu görünce gururla “Aferin benim oğluma!” demiş. Ahmet de babasına sarılmış ve “Baba, senin tamirhanede öğrettiklerin bana çok şey kattı. Teşekkür ederim,” demiş.
İşte böylece Ahmet, hem tamirhanede öğrendiği becerilerle hem de okulda kazandığı bilgiyle başarıdan başarıya koşmuş. Hem babasının gurur kaynağı olmuş hem de okulun en sevilen öğrencilerinden biri haline gelmiş.
Ve Ahmet, Tamirhaneden Okul Yoluna masalının sonunda çalışmanın ve öğrenmenin hayatında ne kadar önemli olduğunu her geçen gün daha iyi anlamış.
Tamirhaneden Okul Yoluna Masalına benzeyen uyku masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Yorum yok! İlk siz olun.