Pikan ve Fındıkları: Uyku Masalları
Bir varmış, bir yokmuş…
Minik bir sincap varmış, adı Pikan. Pikan’ın en sevdiği yiyecek fındıkmış. Her sabah güneşin ilk ışıklarıyla uyanır, bahçesindeki gölgeli ağacın altında fındıklarıyla keyifli bir kahvaltı yaparmış.
Bir sabah yine erkenden uyanmış, fındıklarını tek tek dizmiş. Tam yiyecekken bir şey fark etmiş: Meyvelerini almayı unutmuş!
Fındıklarına dönüp gülümsemiş:
“Siz burada bekleyin, hemen geliyorum!” demiş.
Pikan fındıklarını özenle dizdiği yerde bırakıp, neşe içinde meyvelerini almak için koşturmuş…
Tam sabah neşesiyle meyvelerini kucaklayıp bahçesine dönmüş. Fındıklarını bırakıp gittiği yere doğru sevinçle koşarken aniden duraklamış. Gözleri kocaman açılmış, ağzı şaşkınlıktan bir karış açık kalmış:
Fındıkları yok!

Az önce özenle dizdiği fındıklar, pırıl pırıl parlayan kahvaltısı… Hepsi gitmiş! Sanki yer yarılmış da içine girmiş gibi tek bir tane bile kalmamış.
Sağa bakmış, kimse yok… Sola bakmış, yine kimse yok…
Pikan’ın içini büyük bir üzüntü kaplamış. Sevinçle hazırladığı kahvaltısı gitmişti işte! Başını eğmiş, gözleri dolmuş. Ne yapacağını bilemeden yere çökmüş ve getirdiği meyveleri yavaşça yemeye başlamış.
Ama aklı hâlâ fındıklarındaymış.
“Fındıklarım nereye gitti?” diye düşünmüş, düşünmüş ama bir türlü bulamamış.
Tam o sırada, gözleri birden yere kaymış. Yaprakların arasında küçük ayak izleri belirmiş!
Pikan’ın gözleri parlamış:
“Aaa! İşte izler! Kim aldıysa buradan geçmiş!”
Ayak izleri incecik ve minikmiş. Yaprakları hafifçe ezerek ilerlemiş ve çalıların arasına doğru kaybolmuş.
Küçük sincap, heyecanla ayağa kalkmış:
“Seni bulacağım, fındık hırsızı!” diyerek izlerin peşine düşmüş.
Ayak izleri onu nereye götürecekti? Hırsız kimdi? Pikan’ın kalbi hem merakla hem de biraz korkuyla atıyordu…
Pikan, ayak izlerini takip ederek çalıların arasından geçerken karşısına birden en sevdiği arkadaşı Fil çıkmış!
Fil kocaman kulaklarını sallayarak gülümsemiş:
“Merhaba Pikan! Nereye böyle telaşla gidiyorsun?”
Pikan, heyecanla konuşmaya başlamış:
“Ah Fil! Fındıklarım kayboldu! İzleri takip ediyordum ve izler beni sana getirdi! Yoksa… Yoksa sen mi aldın?”

Fil’in gözleri kocaman olmuş, şaşkınlıkla bağırmış:
“Ben mi? Ama Pikan, benim ayaklarım bu kadar küçük olabilir mi hiç? Şu kocaman ayaklarıma bak! O minik izleri benim yapmam imkânsız!”
Pikan, Fil’in dev gibi ayaklarına bakmış ve gülmüş. Gerçekten de izler o kadar küçüktü ki Fil’in kocaman ayaklarıyla hiç alakası yoktu.
“Haklısın Fil! Sen olamazsın!” diyerek derin bir nefes almış.“Ama kim aldı o zaman?”
Fil, düşünceli bir şekilde hortumunu sallamış:
“Belki de başka bir hayvandır. Hadi gel, birlikte izleri takip edelim. Belki fındıklarını geri alırız!”
Pikan ve Fil, yan yana yürüyerek ayak izlerini takip etmeye devam etmişler… İzler onları nereye götürecekti acaba?
Pikan ve Fil, ayak izlerini takip ederek ormanın derinliklerine doğru ilerlemişler. Birden izler, büyük bir gölün kenarında durmuş.
Tam o sırada Leylek arkadaşları uzun bacaklarıyla suyun kenarında duruyormuş. Pikan sevinçle seslenmiş:
“Leyleeek! Burada ne yapıyorsun?”
Leylek, uzun gagasıyla suyu karıştırarak cevap vermiş:
“Balık avlıyorum Pikan! Siz nereye gidiyorsunuz böyle?”
Pikan heyecanla izleri göstermiş:

“Fındıklarımı biri çaldı! İzleri takip ediyorum ve izler buraya kadar geldi. Yoksa… Sen mi aldın?”
Leylek şaşkınlıkla kanatlarını çırpmış:
“Ben mi? Pikan, ben nasıl alayım? Hem alsam bile izlerimi görmezsin ki… Ben uçuyorum! Yere basmam ki iz bırakayım!”
Pikan, Leylek’in uzun bacaklarına ve yere değmeyen kanatlarına bakmış. Gerçekten de Leylek’in hiç ayak izi yoktu. Hatta uçtuğu için yerde yürüdüğünü bile görmemişti.
“Haklısın Leylek! Sen olamazsın!” diyerek gülmüş.
“Ama kim aldı o zaman?”
Leylek gagasıyla uzakları işaret etmiş:
“Belki de daha küçük biri. Şu çalıların arkasına bakın, izler oraya gidiyor.”
Pikan, Fil ve Leylek birlikte izlerin peşine düşmüşler. Çalıların arkasında kim vardı acaba? Fındıkları kim çalmıştı?
Pikan, Fil ve Leylek izleri takip ederek ilerlerken Fil, hortumunu Leylek’e doğru uzatıp fısıldamış:
Leylek gözlerini kısarak gülümsemiş. Pikan arkalarından gelen fısıltıları duyup merakla bakmış:
“Ne konuşuyorsunuz orada?”
Fil ve Leylek aynı anda başlarını sallayıp gülmüşler:
“Hiçbir şey, hiçbir şey! Hadi devam edelim!”
Pikan kaşlarını kaldırmış ama fazla da üzerinde durmamış. İzler giderek daha da sıklaşmış ve onları etrafı tamamen kapalı, büyük bir çalılığa götürmüştü.
Çalılık o kadar yoğundu ki ne içerisi görünüyor ne de ses geliyordu. Ama izler tam da o çalılığın içine gidiyordu.
Pikan, cesurca öne çıkmış:
“Fındıklarımı çalan kesinlikle burada! Hemen öğrenmeliyim!”
Küçük patileriyle çalılıkları yavaşça aralamış. Tam o anda…
BAM! BAM! BAM!
“AAAA! Neler oluyor?!” diye bağırmış Pikan, kalbi küt küt atarken.
Pikan, çalılığı araladığında sürpriz! diye bağıran arkadaşalrıyla karşılaşmış. Çalıların arkasında doğum günü süslemeleri ve kocaman bir fındık pastası duruyormuş!

Fil gülümseyerek hortumunu sallamış:
“Fındıklarını biz almadık Pikan! Onları buraya taşıyıp senin için doğum günü sürprizi hazırladık!”
Leylek kanatlarını çırparak eklemiş:
“Senin en sevdiğin şey fındık, o yüzden fındıklarla dolu bir pasta yaptık!”
Diğer arkadaşları da gülümsemiş, Pikan’ın gözleri parlamış, sevinçten zıplayarak bağırmış:
“Bu… Bu harika! Dünyanın en güzel sürprizi! Teşekkür ederim arkadaşlar!”
Hep birlikte pastayı yemişler, kahkahalarla doğum gününü kutlamışlar. O gün Pikan, dostlarının onu ne kadar çok sevdiğini anlamış ve en unutulmaz doğum gününü geçirmiş.
“Gökten üç elma düşmüş: Biri Pikan’a, biri dostlarına, biri de bu masalı dinleyene …”
‘Pikan ve Fındıkları: Uyku Masalları’nı sevdiyesniz diğer masallarımıza ve uyku masalları kategorimize buradan ulaşabilrisiniz.