Küçük Kızın Doğum Günü Masalı: Bir varmış, bir yokmuş, evlerinin önünde güzel bir bahçesi olan küçük bir evde, bir anne, bir baba ve onların çok sevdikleri küçük bir kızları varmış. Bu aile birbirini çok seviyor ve hep birlikte çok eğleniyorlarmış.
Küçük kızın en büyük hayali, ormandaki hayvanlarla arkadaş olabilmekmiş. Her gün pencereden ormana bakar ve hayvanların neşe içinde koşuşturduğunu hayal edermiş.
Kızın doğum günü gitgide yaklaşıyormuş. Anne ve babası ona çok güzel bir hediye vermeye karar vermişler: Ormanda bir macera!
Küçük kızın doğum günü geldiğinde, aile ormana doğru yürümeye başlamış. Orman çok güzelmiş, kuşlar cıvıl cıvıl ötüyor, ağaçlar hışır hışır sallanıyormuş.
Birden karşılarına, minik bir sincap çıkmış. Sincap, “Ben senin doğum günün için buradayım!” demiş. “Seni ormandaki tüm hayvanların olduğu bir partiye götüreceğim!”
Küçük kız çok mutlu olmuş ve sincabı takip etmeye başlamış. Anne ve babası da peşlerinden gitmişler. Biraz yürüdükten sonra, ormanın içinde büyük bir meydana varmışlar.
Orada, ormanın tüm hayvanları toplanmış ve küçük kız için büyük bir doğum günü partisi hazırlamışlar. Tavşanlar zıplıyor, ayılar kükreyerek dans ediyor, kuşlar şarkı söylüyormuş.
Küçük kız, hayvanlarla tanışmış ve onlarla oyunlar oynamış. Her hayvan ona güzel hikayeler anlatmış.
Gün batarken, sincap kızın eline bir tohum koymuş ve “Bu tohumu ekersen, sana sürpriz bir şey olacak!” demiş.
Ertesi gün, kız uyandığında, penceresinin önünde büyülü renklerde çiçekler açmış bir ağaç görmüş. Ağaç, dostluk ve sevgiyle doluymuş.
Ve böylece, küçük kızın doğum günü çok özel ve unutulmaz bir gün olmuş. O gün, gerçek dostluğun ne demek olduğunu anlamış.
Günler geçmiş ve küçük kız ormandaki hayvanlarla arkadaş olmanın ne kadar özel olduğunu anlamış. Her gün ormana gidip arkadaşlarıyla vakit geçiriyormuş. Bir gün, ormana gittiğinde, sincabı bulmuş ve ona teşekkür etmiş. Sincap, “Bugün yeni bir macera yaşamak ister misin?” diye sormuş. Küçük kız sevinçle kabul etmiş.
Sincap, kızın elini tutmuş ve onu ormanın daha derinliklerine götürmüş. Yol boyunca rengarenk çiçekler ve kelebekler onlara eşlik ediyormuş. Birden, büyük ve parlak bir gölün kenarına varmışlar. Gölün suyu berrakmış ve içinde minik balıklar yüzüyormuş.
Gölün kenarında bir kaplumbağa oturuyormuş. Kaplumbağa, “Hoş geldiniz! Bugün gölde büyük bir yarışma olacak. Kazanan, gölün altındaki hazineyi bulacak!” demiş.
Küçük kız çok heyecanlanmış ve yarışmaya katılmak istemiş. Yarışmaya sincap, kaplumbağa ve birkaç hayvan daha katılmış. Yarışma başlamış ve herkes hızla yüzmeye başlamış. Küçük kız, arkadaşlarının yardımıyla gölün diğer tarafına geçmiş. Yarışın sonunda küçük kız ve sincap birinci olmuşlar.
Kaplumbağa, küçük kıza ve sincaba gölün altındaki hazineyi göstermiş. Hazine, parlayan taşlar ve büyülü eşyalarla doluymuş. Küçük kız, bu hazinelerden bir taş almış ve “Bu taş, dostluğumuzu simgeleyecek. Her zaman birbirimizi hatırlayacağız,” demiş.
O günden sonra, küçük kız her gün göle gelip arkadaşlarıyla vakit geçirmiş. Ormanın derinliklerinde birçok macera yaşamışlar ve her seferinde dostlukları daha da güçlenmiş.
Bir gün, küçük kız ve sincap, ormanın derinliklerinde yeni bir keşif yapmak için yola çıkmışlar. Ormanın içinden geçerken, karşılarına büyük ve gizemli bir mağara çıkmış. Mağaranın girişinde altın harflerle yazılmış bir tabela varmış: “Cesaret Mağarası”.
Küçük kız ve sincap, mağaranın içine girmeye karar vermişler. İçeri girdiklerinde, mağara duvarlarında parlayan taşlar ve yanan meşaleler görmüşler. Yol boyunca ilerlerken, karşılarına konuşan bir baykuş çıkmış. Baykuş, “Hoş geldiniz cesur yolcular. Bu mağarada sizi bekleyen üç zorlu görev var. Bu görevleri başarıyla tamamlarsanız, büyük bir hazineye ulaşacaksınız,” demiş.
Küçük kız ve sincap, baykuşun sözlerine kulak vermişler ve ilk göreve doğru ilerlemişler. İlk görev, dar bir köprüyü geçmekmiş. Köprünün altı derin bir uçurumla doluymuş. Küçük kız, sincabın elini sıkıca tutmuş ve birlikte köprüyü geçmeyi başarmışlar.
İkinci görev, büyük bir labirentten çıkmakmış. Labirentin içinde birçok çıkmaz sokak ve tuzaklar varmış. Ancak küçük kız ve sincap, birbirlerine yardım ederek ve ipuçlarını takip ederek labirentten çıkmayı başarmışlar.
Son görev, dev bir taş kapıyı açmakmış. Taş kapının üzerinde dört farklı hayvanın resmi varmış: aslan, kartal, yılan ve kaplan. Baykuş, “Doğru sırayla bu hayvanların adını söylemelisiniz,” demiş. Küçük kız ve sincap, dikkatlice düşünmüşler ve sırayı bulmuşlar: “Aslan, kartal, yılan, kaplan.” Taş kapı yavaşça açılmış ve içeri girebilmişler.
Kapının ardında büyük bir hazine odası varmış. İçeride altınlar, mücevherler ve parlayan taşlar varmış. Ancak küçük kızın gözü, odanın ortasındaki parlayan bir kalbe takılmış. Bu kalp, sevgi ve dostluğun simgesiymiş. Küçük kız, kalbi eline almış ve “Bu kalp, dostluğumuzu güçlendirecek,” demiş.
Küçük kız ve sincap, hazineyle dolu odadan çıkmışlar ve baykuşa teşekkür etmişler. Baykuş, “Sizler gerçek dostluğun ve cesaretin simgesisiniz. Bu mağara her zaman sizin için açık olacak,” demiş.
Küçük kız ve sincap, mağaradan çıkmışlar ve evlerine dönmüşler. O günden sonra, Cesaret Mağarası onların en sevdikleri macera yeri olmuş. Her seferinde yeni görevler ve sürprizlerle karşılaşmışlar.
Ve böylece, küçük kızın ormandaki maceraları ve hayvanlarla olan dostluğu hiç bitmemiş. Küçük Kızın Doğum Günü masalı burada sona ermiş, ama onların cesaret dolu maceraları ve dostlukları her zaman devam etmiş.
Küçük Kızın Doğum Günü Masalına benzeyen “Kelebeğe Dönüşen Tırtıl Masalını” okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.