Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil dağların eteklerinde kurulmuş küçük ve şirin bir köy varmış. Bu köyün adı “Güneşliköy”müş. Güneşliköy, adını her zaman parlayan güneşinden alırmış. Köyde neredeyse hiç yağmur yağmaz, gökyüzü her daim masmavi kalırmış.
Çocuklar her gün çimenler üzerinde koşar, parlak çiçeklerin arasında saklambaç oynarlarmış. Fakat bir gün, köyde garip bir şey olmaya başlamış.
Güneşliköy’deki ağaçlar, birer birer yapraklarını dökmüş, çiçekler solmuş, toprak çatlamaya başlamış. Nehirler kurumuş, tarlalar susuz kalmış. Köydeki herkes çok endişelenmiş ama ne yapacaklarını bilememişler. İşte tam o zaman, köyün bilgesi ve en yaşlısı olan Bilge Dede, köy meydanında toplanan çocuklara yağmurun hikayesini anlatmaya karar vermiş.
Çocuklar, Bilge Dede’nin anlattıklarını her zaman büyük bir heyecanla dinlerlermiş. Bu yüzden hemen etrafına toplanmışlar ve merak dolu gözlerle ona bakmışlar. Bilge Dede, etrafındaki bu küçük ama dikkatli dinleyici topluluğuna gülümseyerek bakmış ve derin bir nefes alarak anlatmaya başlamış:
“Evvel zaman içinde, bizim köyümüzde yağmur bol bol yağardı. Yağmur yağdıkça ağaçlar yemyeşil olur, dallar çiçeklerle bezenirdi. Toprak suya doyar, tarlalar bereketle dolar, ekinler boy verirdi. Her şey bolluk ve bereket içindedi. Fakat zamanla köy halkı yağmurun kıymetini unutur oldu. ‘Yağmur oyunlarımızı bozuyor, her yeri çamur yapıyor!’ diye şikayet etmeye başladılar. Yağmur da bu şikayetlere üzüldü ve kendini istenmeyen biri gibi hissedip köyü terk etti. O günden sonra da bir daha bu topraklara uğramadı.” demiş.
Çocuklar, Bilge Dede’nin anlattığı bu hikayeyi duyunca büyük bir şaşkınlık yaşamışlar. İçlerinden biri, “Yağmur mu? Yağmur neye benzer ki?” diye sormuş. Çünkü hiçbiri yağmurun ne olduğunu bilmiyormuş.
Bilge Dede, hafifçe gülümseyerek, “Yağmur, gökyüzünden usulca süzülen ve yeryüzüne can veren minik su damlacıklarıdır. Her bir damla, toprağa hayat getirir, ağaçları yeşertir, çiçekleri canlandırır. Yağmur, doğanın şefkatli bir dokunuşu gibidir.” demiş.
Ali, merakla kaşlarını çatarak sormuş: “Dede, peki yağmur olmazsa ne yaparız? Yağmur olmadan yaşayabilir miyiz?”
Bilge Dede, Ali’nin sorusunu ciddiyetle dinlemiş ve yavaşça başını sallayarak cevap vermiş: “Yağmur olmadan yaşamak çok zor olur, Ali. Yağmur, toprağı besler, ağaçları, çiçekleri ve tarlalardaki ekinleri büyütür. Eğer yağmur yağmazsa, hiçbir şey büyüyemez, yiyecek ve içecek bulmak imkansız hale gelir. Susuzluk, yalnızca bitkiler için değil, hayvanlar ve insanlar için de büyük bir tehlikedir.”
Ali, bu sözleri duyunca derin bir iç çekmiş. “O zaman yağmur, bizim en değerli dostumuz, değil mi Dede?” diye sormuş, gözleri büyüyerek.
Bilge Dede, Ali’nin başını okşayarak gülümsemiş ve “Evet Ali, yağmur bizim en kıymetli dostumuzdur. Ona değer vermeli, her damlasını bir nimet olarak görmeliyiz,” demiş.
Bu sözler üzerine çocuklar biraz daha endişelenmişler. İçlerinden biri, “Yağmur geri gelmezse ne olur, Dede?” diye sormuş.
Bilge Dede’nin yüzü ciddileşmiş. “Eğer yağmur geri gelmezse, ağaçlar yapraklarını döker, çiçekler solup kurur, toprak çatlar. Hayat yavaş yavaş yok olur, tarlalar susuz kalır ve nehirler kurur,” demiş.
Bu cevaplar çocukların içini daha da hüzünle doldurmuş. İçlerinden en küçük olanı, akıllı ve meraklı Ayşe, gözlerinde bir damla yaşla, “Peki, yağmuru geri getirebilir miyiz, Dede?” diye sormuş.
Bilge Dede, küçük Ayşe’nin bu içten sorusuna yumuşak bir sesle cevap vermiş: “Yağmur geri gelmeyi çok ister, Ayşe. Ama bunun için hepimizin ona değer verdiğimizi göstermemiz lazım. Onu tekrar sevgiyle karşılamalıyız.”
O gece, Ayşe, yatağına yatmadan önce pencerenin önüne geçmiş, gökyüzündeki yıldızlara uzun uzun bakmış. İçinde bir umut ve sevgiyle gözlerini kapatıp sessizce dilemiş: “Sevgili yağmur, lütfen geri gel. Köyümüze yeniden hayat ver, doğayı ve bizleri yeniden canlandır.” Ayşe, dileğinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmeden gözlerini kapatmış ve derin bir uykuya dalmış.
Sabah olduğunda, köyde bir değişiklik fark edilmiş. Gökyüzünde koyu gri bulutlar toplanmaya başlamış. Köy halkı, bu beklenmedik manzara karşısında şaşkınlıkla gökyüzüne bakarken, gökyüzünden ilk yağmur damlası sessizce toprağa düşmüş. Kurumuş toprak, bu damlayı emdiğinde sanki yeniden can bulmuş gibi olmuş.
Ayşe, penceresinden bu mucizevi anı görünce sevinçle dışarı fırlamış ve diğer çocuklara seslenmiş: “Yağmur geri döndü, yağmur geri döndü! Hadi hep birlikte yağmuru karşılayalım!”
İlk başta çocuklar şaşkınlık içinde durmuşlar, çünkü daha önce hiç böyle bir şey yaşamamışlar. Ancak kısa sürede cesaretlerini toplayarak dışarıya çıkmışlar ve yağmurun altında dans etmeye, ellerini yüzlerini serin damlalarla yıkamaya başlamışlar. Her yağmur damlası, onlara adeta birer hediye gibi gelmiş. Ağaçlar hızla yeşermiş, çiçekler rengarenk açmış. Toprak suya doymuş, nehirler yeniden canlanmış, tarlalar bereketle dolmuş.
Köydeki büyükler de yağmurun ne kadar değerli olduğunu yeniden hatırlamışlar. Yağmurun sadece su olmadığını, aynı zamanda yaşamın kendisi olduğunu fark etmişler. Bilge Dede, çocukların sevinçle dans edişini izlerken onlara dönüp şöyle demiş:
“Unutmayın çocuklar, yağmur bize sadece su değil, aynı zamanda umut ve hayat getirir. Onu her zaman sevmeli ve kıymetini bilmeliyiz.”
Sihirli Yağmur Damlaları masalı burada biterken, artık Güneşliköy’de yağmur hiç eksik olmamış. Ne zaman gökyüzünde kara bulutlar belirse, köy halkı mutlulukla dışarı çıkıp yağmuru sevinçle karşılar olmuş. Çünkü artık herkes anlamış ki, yağmur sadece toprağı değil, kalpleri de besleyen, hayat veren bir nimetmiş. Yağmurun her damlası, köydeki herkese umut ve mutluluk getirirmiş.
Sihirli Yağmur Damlaları masalına benzeyen çocuk masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz. En güzel masalları dinlemek için ise youtube kanalımıza abone olabilirsiniz.
Yorum yok! İlk siz olun.