Bir varmış bir yokmuş bir zamanlar, yemyeşil bir köyün hemen yanında, derin ve masmavi bir göl varmış. Bu göl, çevresindeki tüm çocukların oyun oynadığı, eğlendiği bir yer olmuş. Köyde Arda ve Tuğba adında iki çok yakın arkadaş yaşarmış. İkisi de doğayı çok sever, göl kenarında saatlerce vakit geçirirmiş.
Bir gün, Arda ve Tuğba göl kenarında oturup çevreyi izlerken suyun yüzeyinde hareket eden minik bir şey fark etmişler. İlk başta bir yaprak zannetmişler ama yaklaşıp dikkatlice bakınca bunun minicik bir yumurta olduğunu anlamışlar.
Tuğba heyecanla, “Arda, bu bir kurbağa yumurtası olabilir mi?” diye sormuş. Arda da şaşırarak, “Olabilir, ama bundan bir kurbağa çıkacaksa nasıl olduğunu çok merak ediyorum!” demiş.
O günden sonra Arda ve Tuğba her gün göl kenarına gelip yumurtayı izlemeye başlamışlar. Birkaç gün içinde yumurtanın içinden minnacık, kuyruklu bir yaratık çıkmış. Bu yaratık onlara çok garip görünmüş, çünkü ne bir balığa ne de bir kurbağaya benziyormuş.
Arkadaşlar, yaşlı ve bilge köy öğretmeni olan Mehmet Amca’ya gitmişler. Mehmet Amca, kurbağalar hakkında çok şey bilirmiş. Çocukların heyecanını görünce onlara kurbağaların yaşam döngüsünü anlatmış: “Kurbağalar önce yumurta olarak başlar, sonra bu yumurtalardan iribaş dediğimiz kuyruklu yavrular çıkar. İribaşlar büyüdükçe bacakları çıkar, kuyrukları kaybolur ve sonunda gerçek bir kurbağa olurlar.”
Bu bilgi Arda ve Tuğba’yı çok şaşırtmış. “Yani şu anda o minicik şey ileride sıçrayan bir kurbağa mı olacak?” diye sormuş Arda. Mehmet Amca başını sallayarak, “Evet, ama büyümeleri zaman alır. Dikkatli bir şekilde izlerseniz bunu kendi gözlerinizle görebilirsiniz,” demiş.
Arda ve Tuğba her gün göl kenarına gitmişler. İribaşlar önce biraz büyümüş, sonra arkalarından küçük bacaklar çıkmaya başlamış. Çocuklar bu değişimleri gördükçe hayranlıkla birbirlerine, “Bak, bugün bacakları daha da büyümüş!” ya da “Artık kuyruğu kısalmaya başlamış!” diyerek heyecanlarını paylaşmışlar.
Bir gün, iribaşlardan biri kuyruğunu tamamen kaybetmiş ve ilk sıçrayışını yapmış. Arda şaşkınlıkla, “Tuğba, bak! Artık gerçek bir kurbağa oldu!” diye bağırmış. Tuğba da gülerek, “Bu bir mucize gibi! Doğa ne kadar harika değil mi?” demiş.
Kurbağaların dönüşümünü izleyen çocuklar, doğanın ne kadar büyüleyici olduğunu anlamışlar. Aynı zamanda, her şeyin sabır gerektirdiğini ve bir şeylerin zamanla büyüyüp güzelleştiğini öğrenmişler.
Ertesi gün, Mehmet Amca onları çağırmış ve sormuş: “Kurbağaları izlemek size ne öğretti?”
Arda hemen cevap vermiş: “Sabretmeyi öğrendik! Her şey bir anda olmazmış. Zamana ve sabra ihtiyacımız varmış.”
Tuğba da eklemiş: “Ve doğanın ne kadar harika olduğunu anladık. Her şey birbiriyle bağlantılıymış. O minik iribaş bile sonunda kocaman bir kurbağa olabiliyor!”
Mehmet Amca başını sallayıp gülümsemiş. “Aferin size! Doğayı izlemek sadece eğlenceli değil, aynı zamanda birçok önemli dersi öğrenmemizi sağlar,” demiş.
Kurbağaların Gizemli Dünyası Masalı burada sona ermiş, doğa her zaman bizlere yeni şeyler öğretirmiş, sadece biraz dikkatli bakmamız yetermiş. Arda ve Tuğba, kurbağaların yaşam döngüsünü izleyerek bunu bir kez daha anlamışlar. Kim bilir, belki sen de göl kenarına gidip bir yumurta bulur ve doğanın gizemlerini çözersin!
Kurbağaların Gizemli Dünyası Masalına benzeyen çocuk masalları okumak için instagram sayfamızı takip edebilirsiniz.