Öğretici Masal Oku
Günlerden bir gün güneş yavaş yavaş altın sarısı ışıklarını kırların üzerindeki çiçeklere uzatıyordu. İncecik bir tüy gibi esen hafif rüzgâr, mor lavanta başaklarını nazlı nazlı sallıyor; minik papatyalar, güneşin sıcaklığıyla kollarını açmış gibi gülümsüyordu. İşte bu rengârenk bahçenin tam ortasında, bembeyaz çizgili siyah gövdesiyle minicik bir arı vardı, adı Mumu‘ydu.
Mumu daha bu sabah kovandan kopup hayatında ilk kez tek başına keşfe çıkmıştı. Kanatlarını usul usul çırparken “Vız vız” sesiyle havada dans ediyor, her çiçeğin rengini kokusunu keşfetmenin heyecanını yaşıyordu. Lavantanın moru, gelinciklerin parlak kırmızısı, papatyaların pamuksu beyazı… Hepsi Mumu’ya yeni bir dünya sunuyordu.
Ta ki…
Aniden bir rüzgâr Mumu’nın dengesini bozduğunda çiçekten çiçeğe atlayarak dönmeye başladı. Bir süre sonra başını kaldırdığında etrafındaki tanıdık yaprakları, petalleri göremediğini fark etti. “Aa, nerede kaldım?” diye mırıldandı. Mumu korkmuştu; nektarı topladığı kovanı bulamıyordu.

Tam o sırada, güneşe sarı saçaklarını uzatmış kocaman bir ayçiçeğinin tepesine kondu. Bu ayçiçeğinin başakları, minik siyah polen taneleriyle adeta boncuklanmış gibiydi. Orada, bacaklarındaki küçük altın sepetlerinde parlak polenler taşıyan şirin mi şirin bir arı belirdi: Arı Böbi! Böbi, nazikçe kanatlarını çırparak Mumu’ya “Merhaba!” dedi ve antenlerini neşeyle salladı:
— “Merhaba küçük arkadaş! Yüzün neden düşmüş?”
— “Kovanıma giden yolu kaybettim,” diye inledi Mumu. “Üstelik kovana götürmem gereken nektarı da götürmeliyim.”
Böbi kanatlarını zarifçe çırptı:
— “Üzülme, sana yardım edebilirim. Bak, üzerimde neler var?”
Böbi’nin bacaklarında, çiçeklerin tozlu altın polenleri minik sepetler gibi toplanmıştı. Böbi anlattı:
“Biz polen taşıyıcıları, çiçekten çiçeğe uçup bitkilerin çoğalmasına yardımcı oluruz. Polenleri püskürterek, çiçeklerin tohum yapmasını sağlarız. Bu sayede bahçedeki meyveler, sebzeler ve diğer bitkiler büyür.”
Mumu, Böbi’ye teşekkür edip yola koyuldu. Giderek genişleyen bir kelebeğin dans ettiği papatya tarlasında, sarı çizgili bir İşçi Arı Lilo belirdi. Lilo, kovanın işlerinden sorumluydu.
— “Selam Mumu! Ne arıyorsun böyle tek başına?”
— “Kovanı bulup nektarımı teslim etmem lazım ama bir türlü bulamıyorum. Yolumu kaybettim” dedi Mumu.

Lilo, gülümseyerek bir tomurcuğa doğru uçtu:
— “Ben de seni kovanına götüreceğim. Bu arada anlatayım: biz işçi arılar, çiçeklerden topladığımız tatlı suyu petek gözlerine bırakırız. Orada midemizdeki özel sıvılar, nektara sihirli bir dokunuş yapar. Sonra minik kanatlarımızla fısıldayan bir rüzgâr estirir, peteklerden fazla su damlacıklarını uçururuz. İşte böylece geriye altın renginde, koyu kıvamlı ve çok tatlı bal kalır!”
Mumu, Lilo’nun anlattıklarını pür dikkat dinledi, minik antenleri heyecanla kıpırdadı.
— “Vay canına! Demek çiçeklerin tatlı suyunu biz topluyor, minik mucizelerle altın gibi parlayan bal şekerine çeviriyormuşuz!” diye şaşkınlıkla fısıldadı.
Lilo’nun kanatlarının arasından çıkan usul usul esen rüzgâr, Mumu’yu güvenle taşıdı. Kovanın kokusunu aldılar; kovan kapısındaki işçi arılar bir koru gibi dizilmişti. Mumu nektar dolu midesini, petek gözlerine doğru gövdesini yaslayarak bıraktı. Çevredeki diğer arılar da “Hoş geldin!” diye selam verdiler.

Sonra Lilo, kanatlarını nazikçe çırparak fısıldadı:
— “Bal, boğazını pürüzsüz bir ipek gibi sarar ve karnına tatlı bir rüzgâr gönderir; böylece enerjin tavan yapar. Ama dengeyi asla unutmamalısın! Bir çay kaşığı bal, seni minik mikrop canavarlarına karşı korur. Ama iki–üç kaşık yersen, karnında şeker bulutları birikir ve dişlerinde küçük çürük canavarlar oynamaya başlar!”
Mumu, Lilo’nun sözlerini minik kalbine nakşetti ve kovanın yumuşacık balmumu duvarına sırtını yaslayarak mırıldandı:
— “Çiçeklerin nektarı, kanatlarımızın sihriyle bal olup tatlanıyor. Böylece hem doğayı besliyor hem de insanlara iç ısıtan bir armağan veriyoruz. Ama her zaman hatırlamalıyız ki, balın mucizesini hissetmek için azıcık yeter!”

O akşam kovanın tatlı bal kokusuyla dolu odasında sanki bütün günü öğretici masal okuyarak geçmişti, balmumunun sıcak kolları Mumu’yu sarıp sarmaladı. Göz kapakları ağır ağır kapanırken, rüyasında rengârenk çiçek tarlalarının üzerinde süzülüyor, her bir çiçeğe en sevimli hikâyesini fısıldıyordu.
Mumu, o günden sonra öğrendiklerini her nektar topladığında hatırladı ve bilgilerini ilerleyen hayatında hep uyguladı.
Sevgili küçük okuyucular, bu öğretici masalımızı beğendiyseniz, her gün yayınlanan özgün ve rengârenk masallarımızı kaçırmamak için takipte kalın. Sosyal medyadan da bize katılın, yeni hikâyelerimizde buluşmak üzere! Daha fazla öğretici masal oku.