Sihirli Şemsiye: Uyku Getiren Masallar
Bir varmış, bir yokmuş… Güneşin altın ışıklarıyla dans etmeyi seven neşeli bir kız varmış. Adı Bahar’mış. Bahar, en çok açık mavi gökyüzünü, kuşların cıvıltısını ve bahçede koşup oynamayı severmiş. Ancak bir gün, gökyüzü hiç de onun sevdiği gibi değilmiş. Kapkara bulutlar toplanmış, rüzgâr uğuldayarak esmeye başlamış. Derken ilk damlalar pencereye tıpır tıpır düşmeye başlamış. Gök gürültüsü gökyüzünü titretirken, yağmur ince iplikler gibi şehrin sokaklarını süpürüyormuş.
Tam o sırada annesi, yumuşak bir sesle seslenmiş:
“Bahar, hadi büyükannene gidelim.”
Bahar’ın gözleri parlamış! Büyükannesinin evi her zaman sıcacık anılarla doluymuş. O evde eski saatler tıkırdar, şömine başındaki koltuk her zaman rahatça içine alırmış insanı. Ama en güzeli, büyükannesinin tatlı hikâyeleri ve kocaman sarılmalarıymış. Yağmurun sesi camlarda yankılanırken Bahar hemen çantasını alıp kapıya koşmuş.
Büyükannenin evine vardıklarında, içeriden mis gibi tarçın kokusu yayılıyormuş. Pencerelerin kenarındaki saksılarda mor menekşeler diziliymiş. Bahar içeri girer girmez büyükannesine sarılmış ve sonra en sevdiği şeyi yapmak için gözlerini odada gezdirmiş: Eski eşyalar arasında küçük bir keşif yolculuğuna çıkmak!
Bahar, salonun bir köşesinde duran eski sandığı fark etti. Tozlu ve esrarengiz görünen bu sandık, her zaman onun ilgisini çekerdi. Bahar’ın annesi ve büyükannesi mutfakta sohbet ederken, Bahar sessizce sandığın yanına gidip kapağını açtı. İçinde solmuş fotoğraflar, eski bir fular ve kenarları yıpranmış bir şemsiye vardı. Üzerinde çiçek desenleri olan bu şemsiye, sanki onu çağırıyormuş gibiydi.

Bahar, şemsiyeyi eline aldı ve incelemeye başladı. Kumaşı yılların izini taşıyordu ama yine de çok güzel duruyordu. Bahar hemen bahçeye koştu şemsiyeyi denemek için. Şemsiyeyi açar açmaz gökyüzünden bir damla şemsiyenin tepesine kondu. İşte o anda etrafındaki her şey değişmeye başladı! Bir anda kendini rengârenk şekerlerden yapılma ağaçların bulunduğu, pamuk helvaya benzeyen bulutların süslediği tatlı mı tatlı bir diyarda buldu. Şeker çimlerin üzerinde zıplayan küçük hayvancıklar, Bahar’ı görünce gülümseyerek yanına geldiler.

Bu diyarda, çikolatadan yollar ve kurabiyeden evler vardı. Bahar, bu tatlı dünyayı gezerken çok mutlu oldu. Küçük dostları ona birbirinden lezzetli ikramlar sundu. Ancak Bahar, annesi ve büyükannesinin yanına dönmesi gerektiğini hatırladı. Şemsiye hâlâ elindeydi. Şemsiyeyi kapatıp tekrar açınca yeni bir yağmur damlası tepesine değdi. Bu sefer etraf karardı ve pırıl pırıl yıldızların altında bir gece ormanına geldi.

Ormanda büyük, parlak gözlü bir baykuş Bahar’a “Hoş geldin,” dedi. Bahar önce biraz ürktü ama baykuş dost canlısıydı. Onu ormanın içindeki saklı ışıklı patikaya götürdü. Patikanın iki yanını aydınlatan ateşböcekleri harika bir gösteri sunuyorlardı. Bahar, “Burası çok güzel ama evime dönmeliyim,” diye fısıldadı. Baykuş, “O halde şemsiyeni tekrar açmayı dene,” diye öğüt verdi. Bahar şemsiyeyi kapatıp açtı, bir başka yağmur damlası daha değdi ve bambaşka bir yere ışınlandı.

Bu defa varmak istediği yer upuzun bir gökkuşağı köprüsünün başıydı. Etrafta bulutlardan yapılma kayıklar, masmavi bir gökyüzünde yüzen balinalar vardı. Her adımda ayaklarının altından renkli ışıltılar saçılan köprü, Bahar’ı göğün öbür ucuna götürüyordu. Gökyüzündeki balinalar, tatlı sesleriyle ona şarkılar mırıldandı. Bahar gözlerini hayranlıkla kapattığında kalbinde bir özlem hissetti. Evini, sıcak yatak odasını ve büyükannesinin mis kokulu kurabiyelerini çok özlemişti.
“Bu dünyalar harika ama ben evime dönmek istiyorum,” diyerek şemsiyeyi yeniden kapattı. Yeniden açtığında son bir yağmur damlası süzüldü ve Bahar kendini büyükannesinin bahçesinde buldu. Etrafında ne şeker ağaçları, ne parlak yıldızlı ormanlar, ne de gökkuşağı köprüsü vardı. Fakat mis gibi toprak kokusu ve büyükannesinin sıcacık gülümsemesi onu karşıladı.

Annesi ve büyükannesi, “Nereye kayboldun sen, merak ettik!” diye sorunca Bahar gülümseyerek olanları anlattı. Büyükannesi ona sarılarak, “Demek şemsiyem hâlâ sihirli,” dedi. Bahar, “Evet, çok harika yerler gördüm. Ama en güzeli burasıymış,” diye yanıtladı. Çünkü evinin sıcaklığı, sevdiklerinin sesleri ve güvende olma hissi, gittiği her yerden daha büyülüydü.
O günden sonra Bahar, yağmur yağdığında şemsiyeyi açmak için sabırsızlandı. Her seferinde yeni maceralar yaşayacağını ve sonunda mutlaka evinin yolunu bulacağını biliyordu. Sihirli şemsiye, ona hem keşfetmenin hem de yuvasına duyduğu sevginin ne kadar özel olduğunu öğretmişti. Çünkü bazen uzaklara gidip yeni dünyalar görmek güzeldi, ama en çok sevgi dolu evimizi özlerdik.
Böylece Bahar, büyükannesinin sihirli şemsiyesiyle yağmur damlalarında yolculuk etmeyi hiç bırakmadı. Her maceranın sonunda da “Evim, güzel evim,” diyerek sevdiklerine sarılmayı hiç unutmadı.
Sihirli Şemsiye: Uyku Getiren Masallar‘ı severek okuduysanız Gündüz ve Gece Masalı‘nı da beğeneceğinize emini. Lütfen masallarımız hakkında geribildirimler (yorumlar) göndermeyi unutmayınız. Keyifli okumalar.