Yağmur’un Lezzetli Hayalleri Masalı: Masal Oku
Bir zamanlar denizin kıyısında güzeller güzeli bir kasabada kıvırcık saçlı, gözleri merakla parlayan bir kız yaşarmış, bu kızın adı ise Yağmur’muş. Yağmur sıradan bir çocuk değilmiş çünkü onun çok özel bir tutkusu varmış tutkusu ise yemekler!
Ama sadece yemeyi değil…
Koklamayı, dokunmayı, rengini seyretmeyi… En çok da hayal etmeyi severmiş.
Sabah kahvaltısında annesi peynirli omlet yaparken o düşünürmüş:
— “Acaba bu omletin içine minik domates kalpleri koysak nasıl olur?”
Bir gün annesi mutfakta kek yaparken Yağmur kocaman gözlerle izlemiş:
— “Anne… Karıştırabilir miyim?”
Annesi gülümsemiş:
— “Tabii ki ama sabırlı olmalısın.”
Yağmur hemen önlüğünü giymiş. Önce unu elemiş, ardından yumurtayı kırarken “çat!” diye birazını tezgaha dökmüş.
Ama annesi kızmamış,
— “Her aşçı birkaç damla döker Yağmur, önemli olan vazgeçmemek,” demiş.
İlk kekleri biraz yamuk olmuş, bazen içi pişmemiş, bazen üstü fazla kızarmış. Ama Yağmur pes etmemiş.
Her gün bir tarif, her gün yeni bir macera!

Bir gün annesiyle pazara gitmiş. Renk renk sebzeleri görünce Yağmur’un gözleri parlamış:
— “Bunlarla gökkuşağı çorbası yapalım mı?”
Evde brokoli, havuç, kabak ve pancarı doğramış. Tencereye sırayla koyarken her sebzenin rengine göre hikâyeler uydurmuş:
— “Havuçlar güneşten kaçan minik portakallar. Kabaklar suyu çok seven yeşil balıklar…”
Annesi kahkahalarla gülmüş.
Çorba hem harika olmuş, hem de herkesin içini ısıtmış.

Bir gece rüyasında elmalı, ballı, tarçınlı bir pasta görmüş. Uyanınca hemen defterine resmini çizmiş ve adını koymuş:
“Yağmur Tatlısı”
İlk denemede elmalar erimiş, ikincisinde bal fazla kaçmış. Ama üçüncüde… işte o zaman olmuş!
Tatlı öyle güzel kokmuş ki tüm mahalle kokuyu takip edip kapılarını çalmış:
— “Bu mis gibi koku nereden geliyor?”
Yağmur utana sıkıla tatlıyı ikram etmiş. Herkes çok beğenmiş!
Bir gün okulda duyuru yapılmış ve kasaba kütüphanesinde çocuklar için bir yemek yarışması varmış!
Yağmur heyecanla annesine koşmuş:
— “Ben de katılmak istiyorum!”
Annesi sarılmış:
— “Sen zaten benim kalbimin en iyi aşçısısın ama bu senin hayalini gerçekleştirmek için güzel bir fırsat olabilir.”

Günlerce çalışmışlar. Tarifler denemişler, malzemeleri ölçmüşler. Yağmur tarif defterine kalpler, yıldızlar çizmiş. Her tarifin yanına duygular da yazmış:
“Bu tatlıyı pişirirken mutluydum.”
“Bu çorbayı yaparken biraz üzgündüm ama iyileştim.”
Ve yarışma günü gelmiş. Yağmur tarifini sunmuş: “Hayal Tatlısı”
İçinde elma, ceviz, tarçın ve… bolca sevgi varmış.
Jüri tadınca gözleri parlamış.
— “Bu tatlının içinde gizli bir sihir var… O da sevgi!”
Yağmur kazanmış mı? Önemli değilmiş.
Çünkü Yağmur o gün, yemek yapmanın sadece bir iş değil, bir sevgi dili olduğunu anlamış.
Artık yalnızca yemek yemeyi seven bir kız değil, hayalleriyle yemek pişiren küçük bir aşçı olmuştu.
Eve döner dönmez “Hayal Tatlısı”nı birkaç kez daha denedi; ölçülerini netleştirdi, tarçını tam kararında bıraktı. Sonra komşularına birer dilim uzatıp tek soru sordu: “Bunu yerken ne hissettin?” Gelen cevaplar defterine yeni baharatlar gibi eklendi— neşe, huzur, umut…

Kısa süre sonra Yağmur’un mutfağı cumartesi sabahlarının buluşma noktası oldu. Penceresinin önündeki küçük tezgâhta tatlı dilimler ve minik kâğıtlar duruyordu:
“Tatlıyı tadın, kalbinizdeki duyguyu buraya bırakın.”
Not kutusu her hafta dolup taştıkça Yağmur anladı ki, en iyi tarif sadece malzeme değil, paylaşılan histi.
Tezgâhının üstüne kocaman bir karton astı:
Ve gerçekten de kasabada kim “Hayal Tatlısı”ndan bir lokma aldıysa, tadıyla birlikte kendi hayaline de biraz daha inandı. Yağmur’un en büyük ödülü de buydu: Sevginin kokusunu yaymak ve insanların hayallerini pişirmek.