Kelebek ile Tırtıl Masalı: Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken zamanlar yemyeşil bir ormanda, pırıl pırıl kanatlarıyla uçan güzel bir kelebek yaşarmış. Bu kelebeğin adı Pırıltı’ymış. Pırıltı, her sabah ormanın çiçeklerine konar, tatlı nektarları içerek enerjisini toplarmış. Her gün yeni dostluklar kurar, ormanın neşeli havasını korumaya çalışırmış.
Bir gün Pırıltı, bir yaprağın üzerinde kıvrılmış halde yatan küçük bir tırtıl görmüş. Tırtıl oldukça üzgünmüş ve kendi kabuğuna çekilmiş gibi görünüyormuş. Pırıltı, tırtılın yanına konmuş ve tatlı bir sesle “Merhaba, ben Pırıltı. Senin adın ne?” diye sormuş.
Tırtıl başını kaldırmış, gözleri parlamış ve utangaç bir şekilde “Benim adım Kıvrım. Ama… sanırım burada yalnızım ve ne yapacağımı bilmiyorum,” demiş.
Pırıltı, Kıvrım’ın bu haline üzülmüş ama hemen onu neşelendirecek bir şeyler düşünmüş. “Üzülme Kıvrım, ben buradayım ve senin dostunum. Hadi, birlikte ormanı keşfedelim!” demiş.
Pırıltı, Kıvrım’ı sırtına alarak ormanın dört bir yanını gezdirmiş. Ona rengarenk çiçekleri, şarkı söyleyen kuşları ve oyun oynayan diğer hayvanları tanıtmış. Kıvrım, ormanın ne kadar büyük ve güzel olduğunu görünce çok mutlu olmuş. Pırıltı, Kıvrım’a her gün farklı hikayeler anlatırmış ve ona cesaret verirmiş.
Bir gün Kıvrım, Pırıltı’ya “Bir gün ben de senin gibi özgürce uçabilecek miyim?” diye sormuş.
Pırıltı gülümsemiş ve “Elbette Kıvrım! Senin içinde büyüyen büyük bir güç var. Sadece sabırlı olman ve kendine inanman gerekiyor,” demiş.
Zaman geçtikçe Kıvrım, Pırıltı’nın anlattığı hikayelerle kendine olan güvenini artırmış. Bir sabah Kıvrım, kendisini bir yaprağa sararken bulmuş. Pırıltı ona “Bu senin değişim sürecin Kıvrım. Bir koza yapacak ve burada büyüyeceksin. Ama unutma, seni burada bekleyeceğim,” demiş.
Kıvrım, Pırıltı’nın sözlerine güvenerek kozayı tamamlamış ve içine girmiş. Günler geçmiş, haftalar geçmiş. Pırıltı, her gün Kıvrım’ın kozaya dönüşümünü izleyerek sabırla beklemiş.
Bir sabah, koza hareketlenmiş ve çatlamaya başlamış. Pırıltı, heyecanla beklerken Kıvrım yavaşça kozadan çıkmış. Ama bu sefer Kıvrım bir tırtıl değil, muhteşem renklerde kanatları olan bir kelebekmiş!
Kıvrım, yeni kanatlarını çırparken Pırıltı’ya dönmüş ve “Beni hiç bırakmadığın için teşekkür ederim Pırıltı. Artık ben de senin gibi uçabilirim!” demiş.
Pırıltı, mutlulukla Kıvrım’a sarılmış ve “Her zaman yanında olacağım Kıvrım. Şimdi birlikte uçalım ve dostluğumuzu kutlayalım,” demiş.
İki kelebek, birlikte ormanın üzerinden uçarken, ormanın renklerinin solduğunu fark etmişler. Çiçekler eskisi kadar canlı değilmiş, yapraklar matlaşmış ve gökyüzü bile griye dönmüş. İkili, bu durumun nedenini anlamak için hemen harekete geçmiş.
Pırıltı, “Ormanın renklerini geri getirmeliyiz Kıvrım. Yoksa tüm canlılar mutsuz olacak,” demiş.
Kıvrım, cesaretle “Evet Pırıltı! Birlikte başarabiliriz,” demiş.
İkili, ormanın derinliklerine doğru uçarken, yaşlı bilge baykuş Uğur’u bulmuşlar. Uğur, ormanın en yaşlı ve en bilge yaratığıymış ve her şeyi bilirmiş.
Pırıltı ve Kıvrım, Uğur’a renklerin neden kaybolduğunu sormuşlar. Uğur, gözlüklerini düzelterek “Renkleri çalan Karanlık Gölgeler Ormanı’nda yaşayan bir büyücüdür. Adı Morpus’tur. Renkleri kendi dünyasında saklar ve onları geri almak için cesaret ve dostluk gereklidir,” demiş.
Kıvrım, biraz korkmuş ama Pırıltı ona güven verici bir şekilde bakmış. “Birlikte başarabiliriz Kıvrım. Hadi, Morpus’un peşine düşelim ve renkleri geri getirelim,” demiş.
Yola koyulan ikili, zorlu ve karanlık patikalardan geçmişler. Fırtınalarla, dikenli çalılarla ve korkutucu seslerle karşılaşmışlar ama hiç pes etmemişler. Çünkü biliyorlarmış ki gerçek dostluk her türlü zorluğu aşar.
Sonunda, Morpus’un yaşadığı karanlık mağaraya ulaşmışlar. Mağara, ışık almayan, soğuk ve ürkütücü bir yermiş. İçeri girdiklerinde, Morpus onları bekliyormuş. Uzun siyah pelerinli, yaşlı ve korkutucu bir adam olan Morpus, renkleri çaldığı küreyi elinde tutuyormuş.
Pırıltı cesurca öne çıkmış. “Morpus, renkleri neden çaldın? Ormanımızın güzellikleri kayboldu ve herkes mutsuz,” demiş.
Morpus, gülerek “Renkler bana güç verir. Onları size geri vermem,” demiş.
Kıvrım, Pırıltı’nın yanında durarak “Ama gerçek güç, dostluk ve iyilikten gelir. Renkler ormanın kalbinde, tüm canlıların mutluluğunda saklıdır,” demiş.
Pırıltı ve Kıvrım’ın dostluğu, Morpus’un kalbini yumuşatmış. Morpus, ilk kez gerçekten yalnız olduğunu ve renklerin onu mutlu etmediğini fark etmiş. “Belki de haklısınız. Renkler bana güç verdi ama mutluluk vermedi. Onları geri vereceğim,” demiş.
Morpus, küreyi kırarak renkleri serbest bırakmış. Bir anda orman yeniden canlanmış, çiçekler renklerine kavuşmuş, gökyüzü maviye dönmüş ve yapraklar yeniden parlamış. Pırıltı ve Kıvrım, Morpus’a teşekkür ederek onun da dostları olabileceğini söylemişler.
Bu macera, Pırıltı ve Kıvrım’ın dostluğunun ne kadar güçlü olduğunu ve birlikte her zorluğun üstesinden gelebileceklerini bir kez daha göstermiş. Ayrıca Morpus da yalnız olmadığını, dostluğun her zaman kapısını çalabileceğini anlamış.
İşte böyle, Pırıltı ve Kıvrım, ormanın renklerini geri getirerek hem kendi mutluluklarını hem de tüm ormanın mutluluğunu sağlamışlar. Ve bu macera da, dostluğun her zaman en büyük güç olduğunu bir kez daha kanıtlamış. Ve Kelebek ile Tırtıl Masalımız burada bitmiş ancak onların dostlukları hiçbir zaman bitmemiş.
Kelebek ile Tırtıl Masalına benzeyen “Anne Tavşan ile Yavruları masalımızı” okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.
[…] Bal Porsuğu ile Tavşan masalımıza benzeyen “Kelebek ile Tırtıl masalını” okumak için bağlantıya […]
[…] ve Burak’ın Sihirli Maceraları masalımıza benzeyen “Kelebek ile Tırtıl Masalını” okumak için bağlantıya […]
[…] ve Kiki’nin Büyük Yarışı Masalına benzeyen “Kelebek ile Tırtıl Masalını” okumak için bağlantıya […]